Semerkant

SEMERKANT

Semerkant, Maveraünnehir bölgesinde Orta Asya’nın en eski şehirlerinden biridir. Doğunun adeta incisidir. Nedeni bilim ve medeniyetin beşiği olmasından kaynaklanıyor.

Dünyanın en eski şehirlerinden Semerkant; üç büyük komutanın hükümranlık sürdüğü (Büyük İskender, Cengiz Han, Timur) tek şehirdir. Marko Polo 13. yy.da burayı ziyaret etmiştir.

Ömer Hayyam, Mirza Uluğbey, Koca Ahrar, Alişir Nevai, Babür Han; bu şehrin kültürel sembolleridir. Unesco kültür mirasına “Mavi Kubbeli Şehir” olarak girmiştir.

İpek Yolu’nun güney güzergahında yer alan Semerkant tarihte önemli bir ticaret merkezidir.

14-15. yy’lar Semerkant’ın altın dönemi olarak kabul edilir.

M.Ö. 14. yüzyıllarında Persler tarafından kurulmuş.

M.Ö. 329’da Büyük İskender tarafından alınmştır. Şehrin yaşadığı 3 trajediden ilki bu sırada yaşanmış, şehir tamamen yıkılmış ve şehir halkı yok edilmiş. Daha sonra şehir Doğu ve Yunan tarzı yapılarla tekrar kurulmuş.

Semerkant, 712’de Müslüman Araplar tarafından fethedilir. İkinci ciddi değişiklik bu sırada yaşanmış farklı dinlerden çok sayıda insanın öldürülmesi ile bölge tamamen İslam dinine geçmiş.

1220’de Cengizhan önderliğindeki Moğol ordularının istilasına uğruyor. Üçüncü büyük trajedi budur. Bölgedeki pek çok başka şehir gibi Semerkant da tamamen yıkılmış ve harabeye dönmüş.

14.yüzyıl’da Timur şehrin yönetimini devralıncaya kadar bu şekilde kalan şehir, özellikle Timur imparatorluğunun başkenti olması sebebiyle de tekrar imar edilmiş. Özellikle Timur ele geçirdiği ülkelerdeki farklı bilim adamları ve mimarları şehre getirerek, şehrin farklı kültürlerden izler taşıyan mimarisini oluşturmuş. Şehrin bir bilim merkezi olmasını sağlamış. Timur’un 35 yıllık imparatorluğu döneminde şehre “Yeryüzünün Parlak Noktası” denmiştir.

Semerkant, 1868’de Ruslara geçerek Türkistan’a bağlandı.

1924’ten 1930’a kadar Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin başkenti oldu.

Şairler, gezginler “Dünyanın aynası”, “Ruhun bahçesi”, “İslam’ın mücevheri” gibi isimler vermişler bu büyülü şehre. Güç ve zarafet sembolüne dönüşmüş. “Bizim gücümüzden şüphe edenler yarattığımız eserlere baksın” demiş Timur.

Akşam üzeri saat 6 gibi otelimizde oluyoruz. Hotel Registon Plaza.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2032.JPG

Akşam yine lüks güzel bir restorana gidiyoruz. Gezi boyunca gittiğimiz tüm restoranlar yüksek kalitedeydi. Ülke genelinde yemekler güzel. Ancak tatlıları zayıf. Buraya gelip bir baklavacı dükkanı açalım köşeyi döneriz diyoruz. Rehberimiz “denediler ama kapandı” diyor .

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1747.JPG

7. Gün 30 Temmuz 2015 Perşembe: Semerkant

Sabah şehri gezmeye başlıyoruz.

Semerkant’da İslam Mimarisinin en güzel örnekleri bulunuyor.

Yaklaşık yüz elli yıl Orta Asya’ya hükmetmiş Timurlular döneminde Semerkant, Timurlu Rönesansı adı verilen devrin odak noktasında olmuştur.

Emir Timur Türbesi (Gur Emir)

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1769.JPG

Daha önceden burada, askerlerin eğitimi için yapılmış medrese ve dergah varmış.

Tahtın varisi olan ve Timur tarafından çok sevilen torunu Muhammed vefat edince Emir Timur 1403’te bu kompleksin ortasına görkemli bir türbe yaptırıyor.
Yapımı aşamasında geliyor ve yapılan kubbeyi küçük buluyor. Kubbeyi içten yıktırmayıp dışından büyüttürüyor. Türbe duvarları türkuaz, beyaz ve bordo sırlı tuğlalar ve kufi yazılı desenlerle ile süslenmiş. Türbeye Emir Timur ve iki torunu olan Uluğ Bey ve Muhammed Sultan, iki oğlu  Şahruh ve Miranşah ile hanedanın bazı üyelerinin mermer lahitler halindeki kabir taşları yerleştirilmiş.

Timur Kazakistan’da hastalanıp ölüyor. Naaşı soğumadan getirip buraya gömüyorlar. Oğlu Şahruh da İran’da ölüyor. Şahruh’un başında İran toprağı ile dolu yastık varmış. Sadece Emir Timur’un mezar taşı nefritten. Koyu yeşil. Bu taş
torunu Uluğ Bey tarafından yaptırılmış. Küçük olan mezar Muhammed’inki. Timur’un doğu kısmında bulunuyor. Timur’un hocası Seyid Berke Timur’un baş tarafında, oğulları Şahruh ve Miranşah ise batı yanında. Güney kısımda ise oğlu Abdüllatif tarafından öldürülen Uluğ bey defnedilmiş. Türbenin içi İran’dan getirilen oniks mermerden yapılmış. Restorasyonda altın varak kullanılmış.

Bahçede ortası oyuk bir taş var. Timur savaşa giderken askerlerine buraya bozuk para attırıyormuş. Savaş dönüşü herkes parasını alıyor, alınmayan paralar ise şehit sayısını gösteriyormuş.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1768.JPG

1930’lu yıllarda Ruslar Emir Timur’un naaşını alıp götürmeye kalkıyor. Özbeklerin “Bu naaşın
yerinden alınması büyük bir felakete sebep olur” sözüne kulak asmıyorlar.
Emir Timur’un naaşı Rusya’ya götürüldükten hemen sonra İkinci Dünya Savaşı başlıyor ve Alman orduları Moskova kapılarına dayanıyor. Özbeklerin sözlerini hatırlayan Rus yetkililerden hiçbiri bunu Stalin’e söylemeye cesaret de edemiyor. Nihayet bilimsel(!) gerekçelerle naaşı ait olduğu yere getiriyorlar. Alman orduları önce duraklıyor, sonra da geri çekilmeye başlıyor.

Bu güzel eserin gece ışıklandırması da çok güzeldi. Ay ile yarışan türbeyi gece de fotoğrafladık.

Ak Saray Türbesi

Gür Emir türbesi dolunca han ailesinden olan kişiler ve özellikle hanımlar buraya defnedilmişler.

Ruhabad Türbesi 

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1812.JPG

Ruhabad; ruh serbestliği demek. Rivayete göre 16. yy.da Ruhabat adlı imam Çin’e gidiyor. Budistlerin taştan heykellere taptığını görüyor ve niye bu taşlara taptıklarını soruyor. Hiç böyle şey olur mu diyor. Kimin Allah’ının güçlü olduğunu anlamak için keramet gösterilmesine karar veriliyor. Çin din adamı uçuyorken Ruhabat ayakkabısını atarak onu düşürüyor. Böylece Çinliler Müslümanlığı seçiyor. Rivayette anılan kişinin türbesi bu. Türbe içi şimdilerde hediyelik eşya dükkanı.

Registan Meydanı

Registan Meydanı; dünyanın en güzel meydanı.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1891.JPG

Registan eski Semerkant merkezi olarak kullanılmış. Eski çağlarda buradan çok büyük su yolu geçmiş ve beraberinde kum yığınını getirmiş. Bu sebepten dolayı “kumlu yer” ya da “kumlu meydan” anlamında Registan Meydanı adını almış. Registan Meydanı Timur’un torunu olan Uluğbek (Uluğ Bey) tarafından yeniden inşa edilmiş, 1409-1447 yılları arasında önemli ticaret ve askeri şölenlerin yapıldığı alan olarak da kullanılmıştır.

Meydanın üç tarafında birbirleriyle yarışan üç muhteşem medrese bulunmakta. İlk medrese olan Uluğ Bey medresesinin kuruluşuyla birlikte, bütün bayramlar burada kutlanmaya başlamış.

Medreseler aynı plan üzerine inşa edilmiş. Dört köşeli bir bahçe, dört teras ve çevre boyunca sıralanmış odalar.

Her sene yapılan uluslararası müzik yarışmasına (Şark Teraneleri) az zaman kaldığı için meydanda restorasyon çalışmaları yapılıyor ve ancak belli saatlerde açılıyordu.

Uluğ Bey Medresesi (1417-1420)

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2255.JPG

Özellikle astronomi ve matematik ilimlerinde çalışmalar yapan Uluğ Bey (1393 – 1449), genç yaşına rağmen yaşadığı dönemde ilmi çalışmalara öncelik vermiş ve 1417 yılında astronomi alanında çalışmaları genişletmek için bu medreseyi yaptırmış.

Uluğ Bey kurdurduğu bu medresede bizzat kendisi ölümüne kadar matematik ve astronomi dersleri vermiş. Medrese 15. yüzyılda Ana Asya’nın en iyi ve en önemli üniversitesiymiş. Medresede 50 talebe hücresi bulunuyormuş.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2299.JPG

Uluğ Bey yetmişe yakın zamanın ünlü bilginini Semerkant’a getirmiş. El Kaşi ve Kadızade-i Rumi gibi döneminin en ünlü bilim adamlarını bu medresede toplayan Uluğ Bey, sekiz ondalık kesre kadar doğru olan kesin sinüs ve kosinüs tabloları ve küresel trigonometri formülleri konusunda çalışmalar yapmış. Medresenin eğitim ağırlığı Matematik ve Gökbilim dalı idi. Zaten Uluğ Bey’in rasathanesi yapılmadan önce bu medresede astrolojik gözlem platformu bulunuyormuş. Fakat günümüze medreseden geriye sağ ve sol köşelerinde birer minare bulunan önyüz, 25 m yükseklikteki taç kapı ve avlu sonundaki eyvan kalmış. Kubbeler ve avluyu kuşatan iki kat üzerine düzenlenmiş öğrenci hücreleri 18. yüzyılda yok olmuş.

Ön yüzdeki taç kapı üzerindeki lacivert, turkuaz, beyaz işlemeli ünlü çinilerde beşli gökyüzü ve 10 köşeli yıldız sembolleri bulunuyor. (Uluğ Bey’in astroloji bilmi ile ilgilenmesi nedeniyle).

Uluğ Bey Medresesi’nin tam karşısında, aynı planda yapılmış olan Şir-dar Medresesi ve bu iki medresenin kuzeyinde ise Tilla-karî Medresesi yer alıyor.

Sherdor Medresesi (Şir-Dar) (1619 – 1636)

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1896.JPG

UluğBey’in ölümünden 200 yıl sonra, Semerkant’ın yöneticisi olan Yalangtuş Bahadur’ın emriyle birinci medresenin aynısı ikinci bir medrese yaptırılmış ve Şir-Dor Medresesi adı verilmiş.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2318.JPG

 

 

Ön cephesinde aslan figürleri ve arslanların üzerlerindeki insan başları ile ilgi çekmektedir.

Tillakari Medresesi ( 1646-1660) 

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1894.JPG

17. yy.da Bibi Hatun cami harabeye dönünce merkezde yeni bir camiye ihtiyaç duyulmuş. Mirza Uluğ Bey Kervansarayı yerine Yalantuş Bahadır fermanı ile medrese, cami ve mescid maksadıyla inşa edilmiş. İç süslemelerinde saf altın kullanıldığı için Tillakari olarak adlandırılmış. Dıştan görünümü diğer iki medreseye benziyor.

17. yüzyılda Tillakari Semerkant’taki en büyük cami imiş. 19. yüzyıla kadar cami ve medrese olarak kullanılan yapılar, 20. yüzyılın başından itibaren tarihi eser olarak korunmaya alınmış. Mescidin bazı odaları müze haline getirilmiş.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2302.JPG

Avrupalı bir ressamın eserinde; resmedilen bilim adamlarından biri Uluğ Bey olarak görülüyor.

Uluğ Bey Rasathanesi 

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1843.JPG

Timur’un torunu Uluğ Bey tarafından 1428-1429 yıllarında yapılan ve şehrin biraz dışında yüksek bir tepede bulunan rasathaneyi ziyaret ediyoruz. Orjinali; silindir şeklinde ve  30,4 metre yüksekliğinde üç katlı olarak yapılmiş binanın yalnızca yer altındaki kısmı kalmış.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1861.JPG

Müzede rasathanenin maketi

Yıldızlar ve ayın hareketlerinin  gözlendiği rasathane sadece doğu astronomisinin önemli bir merkezi olmakla kalmamış, dünya astronomisinin de eşsiz bir öncüsü olan “Zîc-i Güragani” adlı eser de burada kaleme alınmıştır. 1018 yıldız kataloğunu içeren bir kitaptır. Özellikle Batlamyus’un yaptığı çalışmadan beri ilk kapsamlı yıldız cetveli olan Uluğ Bey’in bahsedilen bu Yıldızlar Cetveli önem taşımaktadır. 17. yüzyıla kadar astronomi çalışmalarına kaynaklık etmiş, Oxford’da okutulmuştur. Ayrıca o zamana kadar kesin doğru olarak kabul edilen Batlamyus’un hesaplamalarındaki birtakım yanlışları da ortaya çıkarmıştır.
Gözlemevindeki gözlemler sonucu elde edilen veriler, Uluğ Beyin oldukça doğru bir saptamayla bir yılın uzunluğunu 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniye olarak hesaplamasını sağlamıştır.

Uluğ Beyin ilim dünyasına diğer katkıları ise Güneşe, Aya ve gezegenlere ilişkin elde ettiği verilerdir.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1852.JPG

Ne yazık ki, Semerkant şehri, bilimsel ve kültürel merkez olma özelliğini, Uluğ Bey’in 1449’da oğlu tarafından bir komutana öldürtülmesinden sonra kaybetmiş, gözlemevindeki ve medresedeki bilimsel faaliyetler durmuş ve konularında uzman olan kişiler Semerkant’ı terk etmişlerdir. Bu bilginlerin içerisinde en önemlisi Ali Kuşçu’dur.

Uluğ Bey’in ölümünden sonra burada onunla beraber çalışmış olan Ali Kuşçu, Fatih’in daveti üzerine İstanbul’a yerleşmiş ve burada Ayasofya Medresesi’nin ders programlarını düzenlemiş ve dersler vermişti.

Öğle yemeği için şehre indiğimizde gördüğümüz bir dükkanın adı dikkatimizi çekti. Alfabemizde de biraz farklılık var. “Suretxone” (Surethane) yazıyor. Yani fotokopi . Bayanlarla ilgili binalar için de “Ayollar” kelimesi kullanılıyor.

Şirin bahçeli ev tipi bir Tacik restoranında yerel danslar eşliğinde güzel yemeklerimizi yiyoruz. Ayrıca kendi geleneklerine göre bir evlilik töreni canlandırmasını arkadaşlarımız Güleda ve Şeref üzerinden yapıyorlar.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\P1050169.JPG

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\20150730_140255.jpg

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1889.JPG

Restoranın alt katı.

Hz. Hızır Cami 

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1900.JPG

Yemekten sonra Bibi Hatun Camisine giderken yolda Hz. Hızır Caminin önünden geçiyor ve hemen fotoğraflıyoruz. Afrasiyab tepesinin güneyinde ve Bibi Hatun caminin kuzeyinde bulunuyor. Rivayete göre eskiden burada Zerdüşt tapınağı varmış. Daha sonra camiye çevrilmiş. Hz. Hızır Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi sırasında O’na yardım ettiği rivayet edilen Ubeydullah Ahrar Hazretleridir.

Bibi Hanım Medresesi ve Camii (1399 – 1404 )

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1987.JPG

Timur bu camiyi, aslen Çinli bir prens olan eşi Bibi Hanım için yaptırmış. Hindistan seferine çıkmadan önce başlattığı caminin yapımı sefer dönüşü tamamlanmış. Bibi Hanım çok akıllı, feraset sahibi, Timur’un da birçok konularda kendisi ile istişare ettiği bir hanımıymış. Caminin yapımı beş sene sürer ve M.S. 1404 yılında tamamlanır. 100 fil, 13bin işçi, 200 sanatkar çalışmış. Şu anda yüksekliği 30 m. olan cami aslında 60 m. yüksekliğinde dev bir kubbeye sahipmiş. Ancak hikayeye göre Timur seferden dönmeden bitirilmesi için acele davranıldığından pek sağlam değilmiş ve ilk namaz sırasında kubbeden taşlar düşmeye başlamış. Bu yüzden pek uzun ömürlü olmamış, kullanılmamış.

Şehrin merkezinde cuma namazlarının kılınması için yaptırılmış olan Bibi Hatun Cami kısmen harap olmasına rağmen o ihtişamlı geçmişi bugüne taşıyor. Dönemin yazarlarından birisi, caminin kubbesinin, yükseklikte ve güzellikte samanyolu ile yarıştığını söylemiş.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1929.JPG Cami şimdilerde içi harap olmasına rağmen anıtsal kapısı muhteşem. Bronz ön giriş kapısı uzun müzikal bir ses sağlıyormuş. Kapının yanındaki duvarlar Majolika çinileriyle süslü ve kufi yazılarla dolu.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1931.JPG

Ancak caminin yapımı için anlatılan başka bir hikaye var:

Timur’un Hindistan seferi sırasında eşi Bibi Hanım O’na sürpriz bir hediye hazırlamak ister. Sefer dönüşünde tamamlanmak üzere Asya’nın en büyük camisinin yapılmasını emreder. Görevlendirilen İranlı mimar, teftişe gelen Bibi Hanım’a aşık olup çalışamaz duruma gelir. Bir kerecik olsun öpmek istediğini söyler. Bibi Hanım  sarayın en güzel kızlarından birisini sunmayı önerir. Mimar ona önündeki biri su diğeri beyaz şarap dolu iki kupayı gösterir. “Bak Hanım’ım bunların ikisinin de rengi aynı ama birisini içtiğimde beni sadece serinletiyor, diğeri sarhoş ediyor” cevabını verir. Çaresiz kalan hanım bir öpücüğe izin verir. Fakat mimarın öpücüğü öyle bir iz bırakır ki silinmez. Dönüşte izi gören Timur’a durumu anlatır Bibi Hanım. Minareden atılarak cezalandırılır. Timur o günden sonra tüm kadınların yüzlerini örtmelerini emreder. Peki ya mimar? Dediklerine göre yakalanmamak için çıktığı minareden atladığında birden kanatlanıvermiş ve Mekke’ye kadar uçmuş…”

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1916.JPG

Caminin avlusundaki dev mermer rahleye bir zamanlar Timur’un buraya getirdiği Hazreti Osman’ın kanıyla lekelenmiş Kur’an-ı Kerim konulurmuş. Bugün ise çocuk sahibi olamayan kadınlar rahlenin altındaki iki taş ayağın arasından sürünerek üç kere geçip kolay çocuk sahibi olmayı ümit ediyor.

Siyab Pazarı:

Bibi Hanım camisini gezdikten sonra hemen yanında bulunan pazarı keşfetmeye çıkıyoruz. İpek yolunun en büyüklerinden olan pazar 800 yıllık ve Orta Asya’nın en eski pazarı. Modernleştirilmiş Pazar haftanın her günü açık. Giyimden yiyeceğe birçok ürün mevcut.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1985.JPG Meşhur ekmekleri. Bu şekli veren kalıplar da satılıyordu.

Bizimle beraber fotoğraf çektirmek isteyenleri her yerde bulup bolca fotoğraf çekiyoruz.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1974.JPG  G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1949.JPG

Şirinlikler pastalar oluyor. İçerde envai çeşit pasta vardı. Un kurabiyesine benzer bir şey bulup aldık.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1954.JPG

Pazarın biraz ilerisinde hemen Bibi Hanım caminin yanında bulunan Art cafe’ye oturup bizim kahveye oldukça benzeyen arap kahvesi içtik. Bizimkinden biraz daha sulu ve yanında kıtlama şeker ile servis ediliyor. Tarihi mekana bu kadar yakın, sakin ve huzurlu bu mekanda yorgunluk attık.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2349.JPG

 

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2353.JPG

Buradan Registan Meydanına kadar bizim sevgi yollarına benzeyen, sağlı sollu mağazalar, hediyelik eşya dükkanları ile çevrelenmiş sakin bir cadde vardı. Buraya tek giren taşıt yanları açık bu arabalardı. Binmeyi ihmal etmedim tabii.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_1991.JPG

Bir iki metre sonra inip yürüyerek Registona doğru ilerledik. Bu arada Zarefşan tv’ye ait iki kişinin turistlerle (gittiğimiz mevsim itibarı ile çok az turist vardı) röportaj yaptığını gördük. Bizi kaçırmadılar ve röportaj yaptılar.

Yolumuz üzerindeki büyülü Registan meydanında biraz oyalanıp otele doğru yollandık. A o da ne. Yol üzerindeki bir bahçede düğün hazırlıklarının olduğunu görüp kambersiz düğün olmaz deyip giriyoruz içeri. Turist olduğumuz o kadar belli ki. Yine her zaman olduğu gibi ilgili ve sevecen bakışlarla bakıyorlar. Bu sefer değişiklik yapıp biz onlarla fotoğraf çektirmek istediğimizi söylüyoruz. Hemen pozisyon alıyoruz.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2023.JPG

 

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2025.JPG

Daha bozulmamış, doğal hallerini kaybetmemiş bu güzel insanlara anılarımızda yer veriyoruz.

Registan meydanındaki düzenleme çalışmaların nedeni olan “Şark Teraneleri Festivali”nin afişlerine rastlıyoruz. Belki bir seferine biz de katılırız diyor Vefa. Nasip.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2030.JPG

Akşam yemeğini otelde alıp gece yine Registan meydanına gidiyor gece görüntüleri alıyoruz. Ama belki çalışmalar nedeniyle bilemiyoruz ışıklandırma iyi değil.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2060.JPG

8. GÜN: 31 TEMMUZ 2016 CUMA

Bugün şehrin Afrosiyab Tepesindeyiz.

Afrosiyab; Firdevsi’nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanı Şehname’de geçen gerçek bir tarihi kişilik olan Alper Tunga’dır.

Şah-ı Zinde Türbesi

Afrasyab Tepesi’nin yamacında, aşağıdan yukarıya gittikçe yükselen ve yer yer merdivenle çıkılan yolun iki tarafında yer alan çok sayıda güzel türbeler topluluğuna verilen isimdir.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2090.JPG

Buradaki en önemli mezar Peygamber efendimizin amcasının oğlu Kusam bin Abbas’ın mezarıdır.

Semerkant’ı İslâma açan sahabelerden Kusam bin Abbas, bir Kurban Bayramı günü 676’da şehit olmuş. Başını kesmişler, kellesini koltuğunun altına alıp koşarak kaybolmuş. Şah-ı Zinde, yaşayan şah demek. İnanca göre İslamiyet uğruna can verenler, ölmeyeceği için onlara yaşayan şah adı verilirmiş.

Burada iki mescid bir de medrese bulunmakta. Timur zamanında Timur soyundan gelenler buraya gömülmeye başlamış. İnşaat Uluğ Bey zamanında tamamlanmış.

Türbeler esas itibariyle kare yapılar ve en dikkat çekici özelliği yüksek kasnaklı ve kavun biçimi kubbeler. Çok güzel çini süslemeleri kullanılmış.

Herbir türbe bir sanat eseri.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2235.JPG

Gittiğimizde Kusan bin Abbas’ın türbesi bir kafesin arkasından ziyaret ediliyordu. Gruptakilerin ricası ile rehberimiz odayı bizim grup için açtırdı.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2119.JPG

Timur zamanında yapılmış türbede seramik basamaklı mezar taşı bulunuyor. Üçüncü basamakta Kuran’dan alıntı ile: “Allah’ın yolunda ölenleri asla ölü düşünmeyin. Hayır onlar canlıdır” mealindeki ayet-i kerime yazılı.

Sovyetler döneminde mezar taşlarına fotoğraf konulurken daha sonra yasaklanmış.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2151.JPG

Nur yüzlü insanların memleketindeyiz. Üç nesil Özbek ailesi görünce sevgiyle fotoğraf karemize alıyoruz onları.

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2139.JPG

G:\2015-07-26-özbekistan\Semerkand\IMG_2126.JPG

Turumuza katılan değerli büyüğümüz Prof. Dr. Ali Murat Daryal, gezi sonrasında “İslam’ın Değerleri ve Yorumları” isimli bir kitap yazmış ve kitabın kapağında bu fotoğrafı kullanmıştır.

Hz. Danyal Türbesi

http://3.bp.blogspot.com/-zUo0Kv2wGYI/TsJmtG8x3qI/AAAAAAAAAXA/RREP7xl7OoE/s320/DSC00705.JPG

 

 

 

 

 

 

 

 

Daniyar, İslam tarihinde peygamber veya veli olarak bilinen Danyal’dır. Türbesinin Türkiye’de, Tarsus’ta olduğu bilinmekteyse de Semerkant’da da bir makamı bulunmaktadır.
Gruptan isteyen arkadaşlar Hz. Danyal’ın türbesini ziyaret ettiler. Biz gidemediğimiz için bu fotoğrafı internetten alıntı yaptım.

Gezilerin ardından serbest bir zamanımız oluyor ve akşam üzeri Taşkent’e gitmek üzere Afrosiyab hızlı trenine biniyoruz. Çok modern ve konforlu trende ikramlarımız da geliyor. Güzel bir yolculuğun ardından Taşkent’e varıyoruz. Ertesi gün İstanbul’a dönüş var

Özbekistan gezisi izlenimlerime gelirsek:

Halk güler yüzlü. Turistlere karşı çok ilgililer. Hemen fotoğraf çektirmek istiyorlar. Bizim 30-40 yıl önceki halimiz gibi geldi bana. O dönemlerde turistler de bizim için ilgi çekiciydi. Ve insanlarımız saf, iyi niyetliydi. Şimdiki Özbekler gibi.

Hırsızlık yankesicilik alışıldık şeyler değilmiş.

Çok renkli ve süslü giyiniyorlar. Bayanların çoğu altın dişli. Diyorum ya, bizim eski halimiz.

Yolları bozuk ve hız sınırları düşük. Otobüse çok az bindik ama  şoförler ortalama 60 km hızla gidiyorlar.

Beni en çok etkileyen tarihi mekanlar: Hiva-Registan Meydanı (Semerkant)-Bibi Hatun Cami.

Evet bir maceranın sonuna daha geliyoruz. Yeni yerlerde, yeni keşiflerde buluşmak üzere Allaha ısmarladık.

2 thoughts on “Semerkant

  1. Cengiz Barkçin/Zerafşan says:

    Gezi yazılarınız ve fotoğraflarınızı çok beğenerek okudum, ellerinize sağlık. Benim atalarım Zarefşan soyadı taşıdıklarından ve Özbekistan’da vadi ve ırmak adı olarak var olduğundan ilgi ile okudum. Tekrar çok teşekkür ediyorum.

  2. Şadan ipektel says:

    Vize sorunu sebebiyle şimdiye kadar gidemeyip merak ettiğim ülke Özbekistandı,yakın tarihte vizeler kalktı artık görmek şart oldu.Gezinizi güzel fotoğraflarınızla beraber bizlerle paylaştığınız için teşekkürler,Emeklerinize sağlık

Comments are closed.