Ceraş

Ceraş Antik Kenti (Jerach/Gerasa)

Amman’a yaklaşık 1 saat mesafede bulunan Ceraş antik kenti, 6500 yıldan daha eskilere uzanan kesintisiz bir insan yerleşimi yeri olmuş.

M.Ö. 64 yılında Roma fethinden sonra şehir altın çağını yaşamış ve Roma’nın Suriye eyaletinin bir parçası olmuş. Decapolis Birliği’nin on büyük Roma kentinden biridir.

Şehir, yalnızca verimli toprakları nedeniyle değil, aynı zamanda Petra ve Ceraş çevresinde dolaşan Nebatiler ile yapılan ticaret nedeniyle de gelişti.

Ceraş en çok, yapıların çoğunun inşa edildiği ve şehrin son şeklini aldığı 1. ve 7. yüzyıllar arasında önem kazanmış.

3. yüzyılda en parlak döneminde Ceraş’ta 20.000 kişi yaşıyordu.

Kentin gerilemesi 747 yılındaki depremle yakından bağlantılıdır ve bu yıllarda henüz terk edilmemiş olmasına rağmen birçok kişi burayı terk etmiş ve Ceraş önemini kaybetmiştir.

12. yüzyılda Haçlı garnizonuna dönüştürülen Ceraş, daha sonra tamamen terk edilmiş.

Restore edilmeden önce yüzyıllar boyunca kumların içinde saklı kalmış şehir 19. yüzyılda restorasyon çalışmalarının da başlamasıyla yeniden keşfedilmiştir.

Genel olarak dünyadaki en iyi korunmuş Roma şehirlerinden biri aynı zamanda.

Ceraş; tabanı döşeli ve sütunlu caddeler, yüksek alanlarda tapınaklar, büyük tiyatrolar, geniş meydanlar, hamamlar, çeşmeler ve şehir surlarından oluşuyor.

Greko-Romen görünümünün altında Ceraş, doğu ve batının ince bir karışımını da koruyor. Mimarisi, dini ve dilleri; iki güçlü kültürün (Akdeniz havzasının Greko-Romen dünyası ve Arap Doğu’nun kadim gelenekleri) iç içe geçtiği ve bir arada var olduğu bir süreci yansıtıyor.

Hadrian Kapısı

Antik şehre Hadrian Kapısı’ndan giriyoruz. Giriş 10 JOD.

Bu ihtişamlı kapı M.S. 129’da İmparator Hadrian’ın Ceraş’a yaptığı ziyareti anmak için inşa edilmiş. (Hadrianus Beş İyi İmparator’un üçüncüsüdür ve Stoacı felsefecidir.)

Marianos Kilisesi

Kapıdan girdikten sonra hemen sağda bulunan kilise kalıntısının kitabesinde M.S. 570 yılında Piskopos Marianos döneminde yapıldığı yazmaktadır.

Tabula ansata denen kitabe (yazıt), yerde, apsise çıkan basamağın hemen önünde görülüyor.

Kilise muhtemelen 6. ve 7. yüzyılda, yolun karşı tarafındaki Hipodrom harabelerine yerleşmiş bir grup zanaatkar, çömlekçi, boyacı ve aileleri tarafından veya onlar için inşa edilmiştir.

Hipodrom

Kapıdan girildikten sonra sol tarafta bulunuyor. 245×52 metre boyutlarındaki arena, araba yarışları ve diğer sporlar için aynı anda 15.000 seyirciyi ağırlayabiliyormuş. M.S. 2.-3. yüzyılda yapılmış.

Hipodromun güney tarafında yer alan ve üzerlerinde takımların takdis sunaklarının bulunduğu 10 tonozlu hücre, kapılar açılana kadar savaş arabalarının yarışın başlamasını bekledikleri yerlerdir.

Doğu tarafında izleyici standları (cavea) yer alıyor.

Hipodromun yapılmasından kısa bir süre sonra (3.-4. yüzyıl) yapının bazı bölümlerinin temellerinin yetersiz olması ve yarışın getirdiği ağır yüklere dayanamaması nedeniyle ilk hasarlar ortaya çıkıyor ve artık araba yarışları yapılamıyor. Bunun yerine çanak çömlek atölyeleri, tabakhaneler ve diğer ticarethaneler, seyirci standlarının altındaki mahzenlere yerleşiyor. Böylece o zamanlar hipodrom, şehrin üretim alanı haline geliyor.

7. yüzyılın başlarında, son kullanıcılar da Hipodromu terk ediyor.

7. yüzyılın ortalarında bu odalardan ikisine iki yüzden fazla veba kurbanının toplu gömüldüğü kanıtlanmış.

Günümüzde Roma Ordusu ve Savaş Arabası Deneyimi (RACE) tarafından düzenli olarak yapılan gösterilerde, gladyatörlerin ve arabacıların kalabalığın önüne çıktığı günler yeniden yaşatılıyor.

Güney Kapısı

Hadrian Kapısı’na benziyor. Üç kemerli sütunlu bir kapı.

Şehre doğru ilerliyoruz.

Forum (Oval Plaza)

Muhteşem plaza, girişe çok yakın bir konumda bulunuyor. Şehrin simgesi olan meydan oval şekli ile de eşsiz.

Geniş bir kaldırım ve M.S. 1. yüzyıla ait İyonik sütunlardan oluşan revaklarla çevrilidir.

Şehrin ana caddesi olan Cardo Maximus vasıtası ile Zeus Tapınağı’na bağlanıyor.

Zeus Tapınağı

2. yüzyılda yapılmış.

Güney Tiyatro

M.S. 90-92 yılları arasında İmparator Domitian döneminde inşa edilmiş. 2 bin kişilik bir tiyatro. Tiyatronun akustiği mükemmel.

Tiyatroya girer girmez fotoğraf konusunda iyi olduğunu anladığım (evvelki tecrübelerimden) bir yerli adam etrafımızda dolanmaya başladı. Vefa’ya “bu işi ona bırakalım” dedim. Adam bizi döndüre döndüre fotoğraflarımızı çekti. Tabii sonunda bahşişini verdik. Ortaya böyle fotoğraflar çıktı.

Oval Plaza’dan Zeus Tapınağı ve Güney Tiyatro

Sütunlu Cadde (Cardo Maximus)

Zemini hala orijinal taşlarla döşeli, etrafı sütunlarla çevrili cadde 800 metre uzunluğunda.

Bu güzel antik kentte daha gezilecek yerler vardı. Ancak biz bu kadarla kaldık. Bizim Efes’imiz var 🙂

 

 

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir