Roma

Roma

2014-2018-2022 Gezilerimden

Roma Hakkında

Roma şehrinin ilk kuruluşu M.Ö. 8. yüzyılda gerçekleşiyor. Efsaneye göre Roma ismi, şehrin kurucusu Kral Romulus’tan geliyor.

Zamanla dünyanın en büyük imparatorluklarından biri haline gelen Roma İmparatorluğu geniş bir coğrafyada hüküm sürüyor. Anadolu’da da birçok eser bırakan imparatorluk önce bölünüyor, sonra da İstanbul’un fethi ile tarih sahnesinden siliniyor.

Orta çağda Katolik Kilisesinin merkezi olan Roma, Floransa’da başlayan Rönesans’ın merkezi haline gelerek sanat tarihinin en önemli şehirlerinden biri oluyor.

Daha önce 3 kez geldiğim Roma’ya bu sefer 2,5 gün ayırdık. Binlerce yıllık sanat tarihini bu kadar kısa sürede keşfetmek mümkün değil tabii ki. Ama elimizden geldiğince çok gezmek ve bir o kadar da şehrin havasını hissetmek istiyoruz.

Roma’da Gezilecek Yerler

1-Vatikan (San Pietro Meydanı, San Pietro Bazilikası, Sistine Şapeli, Rafeal Odaları)

2-San Angelo Kalesi

3-Navona Meydanı

4-Pasquino Heykeli

5-Campo de Fiori (Çiçek Meydanı)

6-Pantheon

7-II. Vittorio Emanuele Anıtı

8-Palatino Tepesi ve Forum

9-Kolozyum

10-Trevi Çeşmesi

11-İspanyol Merdivenleri

12-Piazza del Popolo

13-Santa Maria Delle Popolo Kilisesi

14-Santa Maria Maggiore Bazilikası

15-Borghese Galerisi

16-Sant John Lateran Bazilikası

17-Santa Maria della Vittoria Kilisesi

18-San Pietro in Vincoli Kilisesi

19-Trastevere

1- Vatikan

Roma’da bulunan, Hristiyan Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan, dünyanın en küçük bağımsız devleti Vatikan’ın nüfusu 1000 civarında.

Daha önce büyük oğlumla gezmiştik ama az zamanda hızlı bir geziş olmuştu. Son gelişimizde de 1,5 saat bilet sırası beklemiştik ve sonrasında saat 16:00’da  “bu saatten sonra içeriye ziyaretçi almıyoruz” deyip döndürmüşlerdi 🙁 O yüzden bu sefer gelmeden önce online biletlerimizi aldık.

Kulenin terasına çıkarsanız manzara bir harika. (2014’te çıkmıştık).

San Pietro Meydanı

Bazilikanın önünde yer alan ve her iki tarafa dörtlü sütunlu kemerler ile eliptik şekil verilmiş meydan, Papa VII. Alexander için, heykeltıraş-mimar Lorenzo Bernini tarafından 1656-1667 yıllarında yapılmış. Sütunların üzerindeki aziz heykelleri de Bernini’nin öğrencileri tarafından yapılmış.

Bernini Hakkında

Ömrü boyunca sekiz Papaya hizmet etmiş İtalyan heykeltıraş, mimar, dekoratör ve ressamdır. Roma’daki eserlerin yaklaşık yüzde yetmişi Bernini’ye aittir. (Baldaken, VII. Alexander Anıtı, Piazza Navona, Sant Angelo Kalesi, Borghese Galerisi, Santa Maria della Vittoria, Santa Maria Sopra Minerva, Aziz Petrus Bazilikası, Piazza San Pietro)

Santa Maria Della Vittoria Kilisesinin mihrap nişinde yer alan kompozisyonunun temeli Azize Theresa’nın dinsel duygular içinde kendinden geçişine (vech) dayanmaktadır.

Vatikan şehrinin yapılarını o tasarlamıştır. Roma ve Vatikan şehirlerindeki eserlerin büyük çoğunluğuna sahip olmasının sebebi, büyük yeteneği sayesinde kilisenin himayesine girmiş olmasıdır.

Ayrıca Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar adlı kitabında bir İlluminati üyesi olduğu iddia edilmektedir. Hatta İlluminati’nin gizli toplantı yeri olan Aydınlanma kilisesinin yerini eserleriyle belirttiği iddia edilmektedir. Doğanın dört mistik öğesi Toprak, Hava, Ateş ve Su; her bir eserinin temasıdır.

Toprak eseri; Santa Maria del Popolo Bazilikası içinde “Habakkuk ile Melek” heykelidir.

Hava işareti; San Pietro meydanının zemininde bulunan elips şekilli bir rölyef ve üzerinde hava üflemekte olan bir melek yüzü tasviri. Respiro di dio (Tanrı’nın Nefesi) adıyla da bilinen West Ponente (Batı Rüzgarı).

Ateş işareti; “Azize Teresa’nın Vecdi” heykelidir.

Son olarak su işareti ise; “Dört Irmak Çeşmesi”dir.

Bu bilgilerden sonra kaldığımız yerden devam edelim.

San Pietro Meydanı’nın ortasında bulunan ve M.Ö. 1. yüzyıla tarihlenen Mısır Dikilitaşı 1586’da İskenderiye’den getirilip diktirilmiş.

Meraklılarına, Dan Brown kitap ve filmlerinde geçen, meydanda mermer zemin üzerine çizilmiş batı rüzgarını (hava) simgeleyen resim.

File:Sud Ostro wind, Saint Peter's Square, Vatican City.jpg - Wikimedia Commons

Meydanın sağında ve solunda Bernini ve Domenico Fontana’nın tasarladığı 2 fıskiyeli çeşme yer alıyor.

Papa her yılbaşında meydanda toplanan Katolik ve diğer mezhepten dinleyicilerine seslenerek mesajlarını okumaktadır.

San Pietro Bazilikası (Aziz Petrus Bazilikası)

Aziz Petrus (Pietro); Hristiyanlık dininin ve Katolik kilisesinin ilk papasıdır. Petrus, Hz. İsa’nın 12 Havarisinden biridir. Filistin’de doğmuş ve Roma’da İmparator Neron zamanında Neron arenasında çarmıha gerilerek öldürülmüştür.

349 yılında I. Konstantin, Petrus’un mezarının olduğu yere bir mabet (İlk San Pietro Bazilikası) yaptırmış.

Burası, takip eden papaların da görev yeri olmaya devam etmiş. Böylece Vatikan’ın temelleri burada atılmış.

Papalar 4. yüzyıldan 1309 yılına kadar Roma’daki Lateran Sarayı’nda yaşamışlar. Saray şimdi Papalık Devletlerinin tarihini gösteren Vatikan Tarih Müzesi tarafından kullanılıyor.

1309–1377 yılları arasında papa seçilen Fransız Kardinaller ülkeyi Fransa’dan yönetmiş.

Vatikan; 1377 yılında sonra Papaların yaşadığı yer olmuş.

Bugünkü Vatikan Devleti ise 1929 yılında Laterano Antlaşması ile kurulmuş.

Papa II. Julius, ilk bazilikanın yerine yenisinin yapılmasını 1506 yılında başlatmış. Bazilika 1612 yılında tamamlanmış.

1506 yılında İtalyan Mimar Donato Bramante kiliseyi tasarlamaya başlamış fakat bundan tam sekiz yıl sonra hayatını kaybetmesiyle birlikte Raffaello Sanzio projeyi devralmıştır. 1520 yılında ise Raffaello’nun da ölümüyle yapının yeni mimarı Michelangelo olarak belirlenmiş. Michelangelo’dan sonra son kez mimarı değiştirilen Aziz Petrus Bazilikası’nın yapımı 1626 yılında tamamlanmış ve yapı nihayet Papa tarafından kutsanarak ibadete açılmış.

Kubbesi Michelangelo, iç dekorasyonu Gian Lorenzo Bernini ve yapının kendisi Rönesans ve Barok Dönemi’nin en önemli mimarları tarafından tasarlanan kilisede çalışan bir diğer İtalyan sanatçı ve mimar; Carlo Maderno’dur.

“Gerçek sanat eseri, ilahi mükemmelliğin gölgesinden başka bir şey değildir” diyen Michelangelo, yapının bugünkü halinin ana mimarıdır. Yapı tamamlanamadan ölmüş ama onu diğer usta ve sanatçıların tamamlayabileceği seviyeye getirmiştir.

Cephe

Carlo Moderno tarafından tasarlanan gösterişli cephe, 144 metre uzunluğunda ve 45 metre yüksekliğindedir. Portikteki sütunlar ve alınlıklar üzerinde İsa, Vaftizci Yahya ve havarilerin heykelleri bulunuyor.

Charlemagne Heykeli (Cornacchini, 1725)

Portikonun en solunda 800 yılın Aziz Petrus’ta taç giyen ilk imparator olan Charlemage’nin atlı heykeli yer alır.

Konstantin Heykeli (Bernini, 1670)

Portikonun sağ ucunda, Bernini tarafından yapılmış ve başyapıtlarından biri olarak kabul edilen at üzerinde Konstantin heykeli bulunur.

Giriş Kapıları

Portalın beş bronz kapısı vardır.

Ölüm kapısı: En soldaki kapıdır. Giacomo Manzu tarafından 1961-1964 yıllarında yıllarında yapılmış yeni bir kapıdır. Ölen papaların cenaze alaylarının çıkış kapısı olduğu için bu adla anılır.

İyinin ve Kötünün Kapısı: Soldan ikinci kapıdır. Minguzzi tarafından 1977’de yapılmıştır. 80. doğum gününde Papa VI. Paul’a bağışlandı. Sağ paneller iyiliği, soldaki kötülükleri gösterir.

Filarete Kapısı: Antonio Averuline tarafından 1433-1445’te yapılmıştır. En eski kapıdır.

Sakramentlerin Kapısı (Ayin Kapısı): Crocetti tarafından 1965’te yapılmıştır. Bu, genellikle bazilikaya girmek için kullanılan açık kapıdır. Paneller yedi ayin ve vaazı gösterir.

Kutsal Kapı: En sağdaki kapıdır. İsviçre Katolikleri tarafından bağışlanan kapı Konsorti tarafından 1949’da yapılmış. 25 yılda bir açılır ve bu kapıdan geçildiğinde cennete gidileceğine inanılır. En son açılış jübilesi 2000 yılında yapılmıştır. Kutsal bir yılın ilk gününde, Papa gümüş bir çekiçle tuğla duvara vurur ve onu hacılara açar.

Pieta

Bazilikaya girdikten sonra sağda Michelangelo’nun 25 yaşında tamamladığı Pieta heykeli bulunuyor. (Pieta, İtalyanca merhamet anlamına geliyor. Hristiyanlıkta Meryem anayı, çarmıhtan indirilmiş ölü İsa’yı kucağında gösteren sahnelere Pieta deniyor.)

Fransız Piskopos Jean Bilheres, Pieta’yı 1498’de, San Pietro’daki mezarı için sipariş etmiş. O zamana kadar Meryem Ana, heykellerde genellikle yaşlı bir kadın olarak tasvir edilirmiş. Oysa burada Meryem’in yüzü genceciktir. Michelangelo’nun bunun için; Meryem’in bakireliği ve saflığı sayesinde gençliğini muhafaza ettiğini söylediği aktarılır.

Michelangelo bu eserinde ismini elbisenin kuşağına kazımış.

Baldaken

Bernini tarafından Barok tarzda yapılmış bronz baldaken, orta nefin sonlarında, geçişin merkezinde ve doğrudan bazilikanın kubbesinin altındadır. (Orta kısmında sunak bulunan dört ayaklı gölgelik tarzındaki yapılar baldaken olarak adlandırılmaktadır.) 20 metre yüksekliğinde oldukça büyük bir yapı. San Pietro’nun mezarının üzerinde, mezar yerini göstermek için tasarlanmış.  Bazilikanın ana noktası, baldakenin altındaki bu Papalık altarıdır.

Kubbe

Michelangelo tarafından yapılan kubbe 42 metre çapında olup Pantheon’a hürmeten onunkinden 1,3 metre küçük yapılmıştır. Yüksekliği 136 metre.

Büyük kubbe, 16 pencere ile geniş bir şekilde aydınlatılır. Kubbenin içinde dev harflerle latince “Sen Petrus’sun ve ben bu taşın üstüne kilisemi kuracağım. Sana da gökler krallığının anahtarlarını teslim edeceğim.” yazar. Kubbeyi göksel krallığı temsil eden mozaikler süslemektedir.

Apsis (Ana Tribün)

Bernini’nin 1656–1665 yılları arasında yaptığı kubbeli apsis barok mimari özellikleri taşıyor. Ortada Aziz Petrus’un Tahtı, solda III. Paul Anıtı, sağda VIII. Urban anıtı bulunur.

Eserin tepesindeki güneşi ve onun ışınlarını andıran yuvarlak yapı mevcuttur. Bu ışıkların arasından da kutsal ruhu simgeleyen beyaz güvercin çıkmaktadır.

VII. Alexander Mezar Anıtı

Kilisede bulunan bir diğer önemli Bernini eseri. 1678’de tamamlanmıştır. Bu mezar anıtında VII. Alexander heykelinin hemen altında Papa’nın dört farklı öğütünün -adalet, doğruluk, iffet ve basiret- sembolü olarak dört adet kadın figürü bulunuyor. Ayrıca kırmızı sarı renkli bir örtü altında kalmış iskeletin elinde zamanın akıp gidişini sembolize eden altın rengindeki kum saati bu heykelin en çarpıcı özelliği. Yani ölümü hatırlatıyor.

Aziz Petrus Heykeli

Bazilikanın içinde Heykeltıraş Arnoldo di Cambio tarafından yapılan, Aziz Petrus’un bir zamanlar kullandığı tahtının üstüne oturtulmuş bronz bir Aziz Petrus heykeli bulunuyor.  Ziyaretçiler heykelin ayağına dokunmanın şans getireceğine inanıyorlar.

İsviçreli Muhafızlar

Yaklaşık 500 yıl önce İsviçre ekonomisi kötüyken genç erkekler genellikle paralı asker olarak yurt dışında iş buluyorlardı. Bu askerler ustaca eğitilmiş savaşçılardı ve sonuç olarak Rönesans Avrupası’nda çok makbuldüler.

1506 yılında Papa II. Julius, Pontifical Swiss Guard’ı kurdu ve onu sürekli operasyondaki en eski askeri birimler haline getirdi. Bunlar Papa’nın bekçileri idiler. Dünyanın en küçük ordusu olarak bilinen bu grup 125 kişi ile sınırlandırılmış. Bu gruba dahil olmak için 30 yaş altı, erkek, beyaz, İsviçre Ordusu mensubu ve Katolik olunması gerekiyormuş. Ayrıca orduda başarılı olunması ve üniversite diploması sahibi olunması da gerekli imiş. Vatikan’da yapılacak görev süresi en az 25 ay imiş. Bu görev bizzat Papa tarafından kutsandıktan sonra başlayabiliyormuş.

Verilen askeri eğitim ayrıca kalabalık kontrolü, vip koruma, öldürücü silah kullanımı, gözaltına alma ve tutma vb. askeri taktikleri de kapsıyor. Bu askerler, çağın gerektirdiği her türlü yüksek teknolojili silahı kullanabiliyor.

Orta çağdan kalma görüntüleri, sarı, kırmızı, mavi renkli üniformaları işlerinin hafif oluşundan değil gelenekten geliyor. O zamandan beri Vatikan’a yapılan bütün saldırıları başarı ile bastırmışlar.

Vatikan Müzeleri

Vatikan Müzeleri Papaların sanata olan ilgileri nedeni ile ortaya çıkmış. Koleksiyonun temeli Papa II. Julius’un sanat eserlerini toplamaya başlamasıyla atılmış ve ardından gelen 5 yüzyılda da dünyanın farklı yerlerinden sanat eserleri ile antik kalıntılar toplanmış. 11 müzenin birleşiminden oluşan ve “Müzelerin Müzesi” olarak adlandırılan bu dev müze; dünyanın en önemli sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapan bir müze kompleksi. Sistina Şapeli dahil edildiğinde 54 bölümden oluşmaktadır.

Vatikan Müzeleri içinde yer alan en önemli bölümler:

Sistina Şapeli

Rafhael Odaları

Yunan-Roma Eserleri

Etrüsk Müzesi

Vatikan Müzeleri haricinde bu alanda güzel mimari yapılar da bulunuyor.

Müzelere giriş yaptıktan sonra yürüyüş güzergahında son durak Sistine Şapeli. En ünlüyü sona saklarken diğer müzeleri de görmemizi istemişler.

Ben okumaya sabrınız olmazsa endişesi ile Sistine Şapeli’ni başa koyuyorum 🙂

Sistina Şapeli

Roma’nın en önemli sanatsal hac yeri olan Sistine Şapeli; Papa IV. Sixtus için 1477-1481 yılları arasında yapılmıştır. Şapel, yaklaşık olarak 40 metre uzunluğunda ve 14 metre genişliğindedir. Duvarları ve tavanını süsleyen muhteşem freskleri ile ünlüdür. Sistina Şapeli temelde Botticelli ve Michelangelo eserleriyle doludur.

IV. Sixtus, Sistine Şapelini dekore etmek için bir sürü sanatçı davet ederken Da Vinci’yi  çağırmamış. Yeteneği kabul görmesine rağmen yaptığı işleri bitirememesi negatif bir puan olmuş onun için.

Sandro Botticelli (1445–1510)

Botticelli, Rönesans resim sanatının gelişmesinde büyük rol oynamış. Kendisini deliliğin sınırına sürükleyen kaygısı, sanatına yön vermiş, uçucu ve coşkulu figürler çizmiş. Botticelli, dini konu alan tablolar yapmış olsa da, dinsel bir ressam değil, güzelliğe tutkun bir ressam olmuş.

Önemli eserleri: Müneccim Kralların Tapınması (Uffizi Galerisi) (Kendini resmin sağ tarafında resmetmiş), Madonna (Louvre Müzesi), Sistina Şapeli’nde Musa’nın yaşamını canlandıran 3 fresk ile Şeytanın İsa’yı Ayartma Çabaları, Primavera (İlkbahar) (Uffizi), Venüs ile Mars (Ulusal Galeri, Londra), Meryem’in Taç Giymesi (Uffizi).

Venüs’ün doğuşu (Uffizi); Tablo mitolojik konuda yapılmış ilk büyük ölçekli Rönesans resmi. Hatta Avrupa’daki ilk Rönesans nü resmi olduğu da söylenmekte.

Michelangelo (1475-1564)

Michelangelo, heykeldeki rüştünü kanıtladığı ilk ve en ünlü eseri olan çocuk kral Davud’un heykelini yaptığında henüz 25 yaşındadır. Beş buçuk metrelik bir mermer kütleden çıkaracağı eser için genç dahi, mermer bloğun yanına bir baraka inşa ederek, yardımcısız bir şekilde, çoğu zaman geceli gündüzlü çalışarak Rönesans sanatının harikalarından biri olarak kabul edilen Davud’u yaratır.

Son 500 yıldır Hristiyan dünyasının en önemli Şapeli olarak kabul edilen Sistina Şapeli onun en görkemli eseri olarak kabul edilmektedir

“Ben heykel yaratmıyorum, heykeller o taşların içinde zaten var, ben sadece fazlalıkları alıyorum” demiş Michelangelo. Rivayete göre; Michelangelo’nun evine her gün ev işlerini yapmak için gelen hizmetlinin kız çocuğu, bir süre heykeltıraşı izledikten sonra, “O atın, taşın içinde olduğunu nerden biliyorsun?” demiş.

Sistina Şapeli‘nin başlangıçta tavanı mavi zemin üzerine altın yaldızla süslüyken  Sixtus bunu değiştirmesi için  Michelangelo’yu görevlendirmiş. Resim eğitimi almasına rağmen heykeltıraşlığı seçen sanatçı önce işi kabul etmemiş ama sonrasında bu işi de bir şaheser olarak 1512’de tamamlamış.

Tavanda resim sanatının şaheseri olan fresklerde İncil’in Tekvin (Yaratılış) kitabından 9 değişik tablo kompozisyonu bulunmaktadır:

1. Işık ve Karanlığı Ayrılması 2. Güneş, Ay ve Dünya’nın Yaratılışı 3. Karaların Sulardan Ayrılması 4. Adem’in Yaratılışı 5. Havva’nın Yaratılışı 6. Cennetten Kovulma 7. Nuh’un Kurban Adaması 8. Büyük Sel 9. Nuh’un Sarhoşluğu

Özellikle “Adem’in Yaratılışı” freskine müzenin barındırdığı en önemli sanat eseri gözüyle bakılıyor. Bu; Tanrı’nın insanı kendi suretinde yarattığını gösteren bir tablodur.

Adem’in Yaratılış Tablosu: Şapel’in tavan kısmında bir beyin figürü var. Meleklerle çevrili Tanrı’yı simgeleyen çizim, beyin figürünün içerisine oturtulmuş. Beyin simgesinin orta kısmındaki tanrı sağ elinin ikinci parmağını uzatarak ilk insan olan Adem’e hayat veriyor.

Bu odada fotoğraf çekmek yasaktı. Yasağı biraz deldik.

Musa ile İsa Peygamber’in hayatlarından kesintiler betimlenen yan duvarlardaki freskler, Botticelli liderliğinde Perugino ve Signorelli gibi sanatçılara ait.

Son Yargı (Kıyamet Günü): 1534’te papa olan III. Paulus ise Michelangelo’yu şapelin altar duvarına (mihrabın arkasına) Son Yargı (Mahşer) temalı resim yapması için görevlendirmişti. Michelangelo’nun olgunluk döneminin baş yapıtlarındandır. Ölülerin ruhlarının Tanrı’nın gazabıyla yüzleşmek için mezarlarından kalkmalarının betimlendiği fresk Sistina Şapeli’ndeki en popüler eserlerden. Kıyamet Günü iyilik ve kötülük eden kişilerin cennete ve cehenneme gönderilmelerini konu ediniyor. Sanatçının toplamda 4 yılını almış olan eser, Vatikan’daki Sistine Şapeli’nin duvarlarını süslüyor. Bu resim, boyları genelde iki metreyi aşan, yaklaşık dört yüz figür içeren büyük altar duvarını boydan boya kaplamaktaydı. Düzenleme, dikdörtgen olarak, bulutların ayırdığı yatay dört şerit biçiminde tasarımlanmış.

En üstte birinci şeritte yer alan iki yarımayda, İsa’nın çektiklerinin simgesi olan eşyaları taşıyan melek grupları bulunuyor. Soldaki yarımayda melekler, bu simgelerden çarmıhı ve dikenli tacı; sağdaki yarımayda ise, kırbaçlanma sütununu taşıyorlar.

Yarımayların hemen altındaki ikinci şeridin ortasında İsa Peygamber, buyurgan bir edayla hükmünü verirken tasvir edilmiş. İsa kendi ışığında parlarken sağında hafifçe ona bedenini yaslamış annesi Meryem bulunuyor. İsa’nın iki yanında Havarilerden, Azizlerden ve Kilise Babalarından oluşan kutsal topluluk yer alıyor. Altta omzunda ızgarasıyla Aziz Lorenzo ile elinde bıçağı ve derisi yüzülerek öldürüldüğü için sol elinde kendi derisini tutan Aziz Bartolomeus betimlenmiş. Michelangelo’nun, Bartolomeus’un derisinin üstüne ise kendi portresini çizdiği söyleniyor. İsa’nın solundaki insan kümesinin ortasında, elinde anahtarlarıyla Aziz Petrus; sağdaki kümede, Meryem’in hemen yanında, arkası dönük ve elinde çapraz haçını taşıyan Aziz Andreas; onun solunda, hayvan postu ile Vaftizci Yahya yer alıyor. Bu yatay bölümün sol yanında kadınlar, sağ yanında ise erkekler tasvir edilmişti.

Üçüncü şeridin ortasında, ince uzun borularını üfleyerek, mezarlarından ölüleri dirilten melekler kümesi bulunuyordu. Bu kümenin sol alt köşesinde bir melek, cennetliklerin adı yazılı defteri tutuyor. Sağ alt köşede ise, iki melek, günahkarların adı yazılı kalın defteri tutuyordu. Bu yatay bölümün solunda, gerek tek başlarına, gerekse kanatsız meleklerin yardımıyla göğe çıkan dirilmiş ruhlar; ortaya doğru bir tespih yardımıyla kurtarılan iki ruh; yatay bölümün sağında ise cehennem uçurumuna yuvarlanan günahkarlar betimlenmiş.

Dördüncü şeritte solda mezarlarından dirilen ölüler, kurtarılmayı bekleyen ya da melekler tarafından yukarı alınan bedenler; ortada, cehennemin ağzı veya şeytanların giriş yeri diye yorumlanan bir oyuk; sağda cehennem kayıkçısı Kharon’un cehenneme düşenleri kayığından atışı tasvir edilmişti. En altta, sağ köşede, bir yılana sarılı figür Cehennem Prensi Minos.

Michelangelo’nun o dönem için sıra dışı kabul edilen beden tasvirleri, hem kilise yönetimi hem de diğer kesimler tarafından tepkiyle karşılanmış. Trento Konsili’nin (1545-1563) getirdiği kurallar sebebiyle ressam Daniele da Volterra, kutsal figürlerin çıplak bedenlerini giydirmekle görevlendirilmiş ve bu emri yerine getirmek için bütün kahramanları birer bezle örtmek zorunda kalmış.

İtalyan rahip ve Papalık Tören Ustası olarak görev yapan Vatikan yetkilisi Cesena; “Daha önce bu çıplak figürlerin böyle kutsal bir mekanda kendilerini alçak bir şekilde sergilemesi kadar utanç verici bir şey olmamıştır ve böyle bir çalışma papalık şapeline değil ancak hamamlara ve tavernalara yakışır” demiş. Buna cevaben Michelangelo da resme Minos, yani cehennem yargıcı olarak Cesena’nın suretini eklemiş. Söylenilenlere göre de Cesena durumu Papa’ya şikayet edince, Papa’dan “yetki sınırlarının cehennemi kapsamadığı ve bu nedenle portrenin kaldırılmayacağı” cevabını almış:)

Altardaki Michelangelo’nun Son Yargı isimli freskini karşımıza aldığımızda sağ duvarda sırasıyla; Adem’in yaratılışı, İsa’nın Vaftizi, İsa’nın Baştan Çıkarılması, Aziz Petrus ile Andreas’a Çağrı, Dağdaki Vaaz, Anahtarların Aziz Petrus’a Verilişi ve Son Yemek fresklerini görülüyor.

Sol duvarsa ise, yine sırasıyla; Musa’nın Mısır’a Yolculuğu, Musa’nın Çağrıyı Alması, Kızıldeniz’i Geçiş, Altın Buzağıya Tapınış, Asilerin Cezalandırılması ve Musa’nın Son Günleri isimli freskler mevcut.

Karşı duvarda ise; İsa’nın Dirilişi, Musa’nın Bedeni Üzerine Tartışma freskleri bulunuyor.

Goblenler Galerisi (Galleria degli Arazzi)

Üst kattaki uzun koridorda yer alan Goblenler Galerisi’nde çoğunluğu Raphael’in öğrencilerine ait olmak üzere 15-16 ve 17. yüzyıla ait goblenler sergileniyor.

Haritalar Galerisi (Galleria delle Carte Geografiche)

Adriyatik Kıyısı, Batı İtalya ve Fransa gibi ülkelerin yanında Malta Kuşatması gibi betimlemelerin de sergilendiği Haritalar Galerisi, Goblenler Galerisi’nin devamında yer alıyor.

Rafael Odaları

Rafael ve öğrencileri tarafından Papa Julius II, Leo X ve Clement VII için dekore edilmiş dört papalık dairesinden oluşmaktadır.

Raffaello Sanzio (1483-1520)

Rafael; İtalyan ressam, mimar, heykeltıraş ve şairdir. Ayrıca arkeolojiye ilgili olduğu bilinmektedir.

16. yüzyıl Roma Okulu temsilcisidir. Sadece 37 yıl yaşamış olmasına rağmen, Michelangelo ve Leonardo Da Vinci ile birlikte en saygıdeğer üç İtalyan Rönesans ustasından biri olarak kabul edilir.

Leonardo ve Michelangelo, onun kendilerini taklit etmelerinden şikayetçiymiş. Hatta Michelangelo’dan gizli gece Sistine Şapeli’ne girer, onun eserini incelermiş.

Yapımı 16 yıl süren ve Rafael’in çalışmalar tamamlanmadan hayatını kaybettiği odalar şöyle;

1-Constantinus Salonu

2-Heliodorus Salonu (Stanza di Eliodoro)

3-Segnatura Salonu (İmza Odası)

4-Borgo’da Yangın Odası

Constantinus Salonu

Kabul ve resmi törenler için kullanılan odadır.

Oda adını ilk Hristiyan imparator olan, İstanbul şehrini kuran ve Bizans İmparatorluğu’nun temelini atan İmparator Büyük Konstantin’den almaktadır. Konstantin, selefi Maxentius’u Roma yakınlarındaki Milvian köprüsünde yenerek mutlak hakim olmuş. İktidarının ardından Hristiyanlığa geçiş süreci yaşanmıştır.

İşte bu odada Hristiyanlığa geçiş sürecindeki olaylar tasvir edilmiştir:

Vision of Cross (Haç Vizyonu): Efsaneye göre Konstantin M.S. 312 yılında Maxentius ile savaşmadan önce gökyüzünde bir haç işareti ve ardından da İsa’yı rüyasında görmüştür. Ertesi gün Roma yakınlarında Milvian köprüsünde sonuçlanan savaşta Konstantin Maxentius’u mağlup etmiş, Roma’ya yenik imparatorun kesik başı ile girmiştir.

Milvian Köprüsü Zaferi: Bu galibiyet aynı zamanda paganizmin bitişi, Hristiyanlığın Roma’nın yeni dini olması anlamına gelmiştir.

Konstantin’in Vaftizi: Papa Sylvester önünde diz çökerek vaftiz edilmesini tasvir etmektedir.

Roma’nın Bağışı: Konstantin burada diz çökerek Papa’ya Roma şehrini sunmaktadır.

Ahşap tavanda Konstantin’in pagan putları yıkışı ve bunların yerini Hristiyan sembollerinin alması tasvir edilmiştir.

Heliodorus Salonu (Stanza di Eliodoro)

Heliodoros’un Tapınaktan atılması

Bolsena’daki Ayin

Papa Büyük Leo ve Atilla’nın Buluşması

Aziz Petrus’un Kurtuluşu

Segnatura Salonu (İmza Odası)

Oda Raphael tarafından 1508-1511 yılları arasında tamamlanmış ve Papa İkinci Julius tarafından kütüphane ve çalışma odası yani ofis olarak kullanılmıştır.

Odanın dört duvarında beşeri bilimlerin dört dalını tasvir eden freskler var: Felsefe, teoloji, şiir, hukuk. Bu dört ilime aynı oranda yer verilmesi -Orta çağın aksine- özgürlükçü bir kilise imajı veriyor.

Atina Okulu:

(Sanatçı ve eserlerini yazarken @sanatinoykusu ve @tarihlisanat, khan akademi sitelerinden faydalandım.)

Odada yer alan Atina Okulu gerek Vatikan Müzeleri’nin gerekse Rönesans’ın en önemli sembollerinden birisidir.

Atina Okulu, Rafael’in antik sanata ve düşünce yapısına ne kadar önem verdiğinin bir kanıtı gibidir. Eserinde; Rönesans’ın çıkış noktalarından biri olan Klasik Yunan düşünce sistemine damga vuran birçok sanatçı, felsefeci ve bilim adamını bir araya getirmiştir.  (Platon, Aristo, Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Bramante gibi)

Rönesans’ın temeli olan perspektif muhteşem kullanılmıştır. Art arda sıralanan kemerler resme derinlik katar.

(Resimdeki figürlere Rönesans sanatçılarının yüzleri verilmiş).

Tablonun ortasında iki büyük filozof var. Kırmızı örtülü, yüzü Leonardo da Vinci olarak tasvir edilmiş Platon (Eflatun). Yanında mavi örtülü, Platon’un öğrencisi olduğu için genç olarak çizilmiş Aristoteles. Görünemeyen, teorik olanla ilgilenen Platon yukarıyı gösteren eli ile bilginin tüm kaynağı olarak gökleri gösterirken (idealizm), görünen, fiziksel ve gerçek ile ilgilenen Aristo ise yere dönük eli ile bilginin tüm kaynağı olarak yeryüzünü göstermektedir (realizm). Platon’un mor renkli giysisi gök, kırmızı kısmı ateşe gönderme. Aristo’nun mavi elbisesi su, kahverengi kısım toprağa gönderme yapıyor.

Solda Sokrates yozlaştırdığı söylenen Atinalı gençlerle konuşuyor.

Genel olarak ideal olan nedir sorusu ile ilgilenenler solda Platon tarafında yer alıyor.

Pisagor; müziğin ve matematiğin kurallarını bulmuş bir filozoftur. Karşı tarafta ise ünlü mimar Bramente’nin yüzü ile çizilmiş Öklid. O da geometri ile ilgileniyor.

Soldaki nişin içindeki heykel Apollo. Güneş, müzik, şiir tanrısı. Sağdaki nişte ise Athena heykeli var.  Savaş ve bilgelik tanrıçası.

Eserde bilginin tarihsel gelişimi mükemmel bir ahenkle anlatılmış.

Ön planda Heraklitos; Michelangelo’nun taş ustası önlüğü ve çizmelerini giymiş mermer bir bloğa yazı yazıyor. Heraklitos’a yalnız ve düşünceli kişiliği ile Michelangelo’nu yüzü verilmiş. Rafael bu figürde Sistina şapelinde bir peygamberi model almış ve Michalengelo’ya saygısını göstermiş.

Sağda; gökbilimcilerin olduğu bir grup var. Rafael kendini bu grup içinde resmetmiş ve Orta çağda ressamlığı zanaat olarak gören görüşe karşı bilim adamları ile aynı seviyede olduğunun altını çizmiştir.

Beyazlar içinde gördüğümüz Hypathia ise yüz hatlarıyla Papa 2. Julius’un yeğenine benzetilmiştir.

Sağ tarafta Platon ve Aristo ile aynı hizada ancak daha ön planda yer alan, koyu kırmızı elbisesi içinde yalnız duran Plotinus figüründe ise Rönesans’ın meşhur heykeltıraşı Donatello’dan esinlenildiği düşünülmektedir.

Resimde Avrupalıların verdiği isimle Averroes olarak görülen (başını Pisagor’a doğru uzatan) kişi; Meşşai felsefenin son temsilcisi ve aynı zamanda İslam dünyasının büyük filozoflarından biri olan İbn Rüşd’dür. Eserleri yüzyıllar boyunca Avrupa’da okutulmuştur. Birçok Batılı bilgin İbn Rüşd’ün düşüncelerinin etkisi altında kalmıştır.

Odada Atina Okulu’nun karşısındaki duvarda Disputa freski var.

Disputa (Kutsal Ayin Tartışması): Teolojiyi temsil eder.

Rafael resimde hem cenneti hem de dünyayı kapsayan bir sahne betimlemiş.

Cennet kubbesi altında Baba Tanrı cennetin altın ışığında hepsinin üzerinde oturur ve melekler tarafından tapılır. Sağ eliyle kutsar ve sol eliyle dünyayı tutar

Altında tüm bedenini çevreleyen hare içinde İsa. Sağında ve solunda Kutsal bakire Meryem ve Vaftizci Yahya. İsa’nın ayaklarının altında güvercin, kutsal ruhu simgeliyor.

Bulutlar üzerinde peygamberler ve azizler yer alıyor. Musa elinde 10 emri tutuyor.

Masanın üzerinde küre şeklinde, mucizevi şekilde İsa’nın bedenine dönüşen ekmek; cennet ve dünya arası bağlantıyı sağlıyor.

Altta papalar, baş rahipler, kardinaller, kilise babaları ve Orta çağ şairi Dante bulunuyor.

Tartışmanın konusu olan ev sahibi, sunağın üzerinde bir canavar olarak gösteriliyor.

Parnassus (Şiir duvarı):

Parnassus; Mitolojiye göre Yunanistan’da 9 güzel sanat tanrıçasının meskeni olan dağın adı.

Hukuk duvarı: adalet simgeleniyor.

Borgo’da Yangın Odası:

Önceleri yemek odası, sonradan müzik odası olan salonda yer alan freskler 9. yüzyıl Papaları III. ve IV. Leo’nun hayatlarından kesitler içeriyor.

Borgo’daki Yangın: Oda’nın adını aldığı Borgo’daki Yangın eseri, Papa 4’üncü Leo zamanında çıkan yangının mucize ile kontrol edilerek söndürülmesi olayını anlatır.

Freskin üst sol tarafında bir annenin çocuğunu kurtarmak için aşağıya uzatışı, ön solda genç bir adamın sırtında babasını, yanında çocuğunu kurtarışı etkileyici kompozisyonlardır.

Charlemagne’in Taç Giyme Töreni: 800 yılında Noel gecesi Aziz Petrus bazilikasında gerçekleşen tören resmi, Kutsal Roma İmparatorluğu’nun temelini oluşturan olayı tasvir etmektedir.

Ostia Savaşı: Papalık ordularının Ostia’da kazandığı zaferi tasvir eder.

III. Leo’nun Yemini

Sarmal Merdiven (Simonett Merdivenleri)

Müzelerden çıkış yaparken geçilen, Guiseppe Momo tarafından 1932 yılında yapılan sarmal rampadır.

Vatikan Müzeleri Pazartesi ve Cumartesi günleri arasında her gün 09:00–18:00 arası açık. Ancak en geç giriş saati 16:00!

2- Sant Angelo Kalesi (Aziz Melek Kalesi)

Kale, M.S. 139 yılında Roma İmparatoru Hadrianus ve ailesinin mozolesi olarak yapılmış. İmparator Aurelianus 271 yılında bunu şehir duvarlarının parçası haline getirmiş.

Papa Büyük Gregorius, 590’da vebanın sona ereceğini müjdeleyen Baş Melek  Mikail’i rüyasında gördükten sonra, hem meleğin bronz heykelini yaptırmış hem de kalenin adını değiştirmiştir.

San Pietro Kilisesi ile aralarında yeraltı geçitleri bulunur. Vatikan Koridoru adı verilen bölüm Vatikan Sarayı’ndan kaleye kadar uzanıyor. 1227 yılında, papanın tehlike anında kaçış güzergahı olarak inşa edilmiş.

Fresklerle süslü papalık daireleri ile Etrüskler’e kadar uzanan silah ve zırh müzesi bulunuyor.

Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan da bir müddet burada esir olarak tutulmuş.

Ponte Sant Angelo (Hadrian Köprüsü)

Kalenin önünde  yer alıyor. Hadrian Köprüsü, Roma’da bulunan en güzel köprüler arasında yer alıyor. Üzerinde 12 tane melek heykeli var.

Sant Angelo kalesi için imparator Hadrian tarafından yaptırılan köprü Hadrian mozolesi ile kentin diğer tarafını birleştirilmek için yaptırılmış. Aziz Petrus Bazilikası’na gitmek için de kullanılmış.

Bu kadar ağır, sanatsal bilgilerden sonra hafif bir bilgi 🙂 Bakın çeşmeden su nasıl içiliyor.

3- Nuova Meydanı (Yeni Meydan)

Ressam, müzisyen ve gösteri yapan sanatçıların çokça görüldüğü hareketli bir meydan. Meydanda Caravaggio, Rubens, Bernini ve Borromini gibi ustaların eserleri bulunuyor. Meydan ve çevresi, tarihi yapılar, saray, kiliseler, restoran ve kafelerle çevrili.

Meydan yaklaşık 2000 yıl önce 30 bin kişi kapasiteli bir stadyum olarak yapılmış. Meydanı çeviren binaların yerinde de tribünler varmış. İmparator Domitian tarafından yaptırılan ve adı da Domitian Stadyumu olan bu spor kompleksinde koşu ve atletizm yarışları yapılıyormuş.

Stadyum zamanla yıkılmış ve burası bir meydan olarak kullanılmaya başlanmış. Bunda özellikle 16-18. yüzyıl papalarının ve özellikle X. İnnocent’in etkisi olmuş. Çünkü papalar Vatikan’a çıkan yolların genişletilmesine çok önem verdikleri için Navona Meydanı ve çevresindeki yapılaşmaya sık sık müdahale etmişler.

Moro Çeşmesi (Fontana del Moro): Meydanın güney kısmında bulunur. 1655 yılında Bernini’nin tasarladığı havuzun ortasında bir heykel bir yunusu  boğuyor.

Palazzo Pamphili: Günümüzde Brezilya Büyükelçiliği olarak kullanılan Palazzo Pamphili Navona Meydanı’nın en güzel binalardandır. Papa X. Innocent’in (Giovanni Batista Pamphili) ailesi bir dönem burada yaşamıştır.

(Moro Çeşmesi’nin arkasında görünen bina)

Dört Nehir Çeşmesi (Fontana dei Quattro Fiumi):  Bernini’nin en ünlü eserlerinden olan 1651 tarihli çeşmesi, dört nehrin tanrılarını simgeleyen heykellerle süslenmiş. Elinde kürekle Asya kıtasını temsil eden Ganj (Asya), Katolik Hristiyanlara en yakın nehir olan Tuna (Avrupa), Rio de la Plata (Amerika) ve başı örtülü olan Afrika’yı temsil eden Nil. Ortasında da bir Roma obeliski bulunuyor. Üzerinde de bir güvercin.

(Melekler ve Şeytanlar filminde suyu temsil eden çeşmedir.)

Bernini’nin şaheseri ve biz.

Sant Agnese Kilisesi: Papa X. İnnocent kiliseyi yapması için Borromini’yi görevlendirmiş ancak yapıyı rakibi Bernini tamamlamış. Beyaz dış cephesi, kule ve kubbeleri ile meydandaki bence en güzel tarihi yapıdır.

(Dört Nehir Çeşmesi arkasında bulunuyor.)

Neptün Çeşmesi: Meydanın kuzey tarafında bulunur. Neptün bir ahtapotla mücadele ediyor. Çevrede melek ve deniz atları ile su perileri bulunuyor.

4- Pasquino Heykeli

Rönesans döneminde siyasi liderlere ve papalara halk tarafından eleştiri getirmek zor olduğu için Romalılar ilginç bir yöntem bulmuşlar. “Konuşan Heykeller” denilen bazı heykellerin boyunlarına, şikayet ve dileklerin yazılı olduğu plakalar takarak seslerini siyasilere duyurmak gibi. Pasquino ise bu konuşan heykellerden en ünlüsü. Pasquino; kelime anlamı olarak bir çeşit hiciv demektir.

1501 yılında Navona Meydanı’na getirilen, yüzü ve kolları olmayan heykel boynuna asılı plakalara yazılan ironik şiirler ve şikayetlerle uzun süre boyunca Roma halkının sesi olmuş. Nuova Meydanı’na yaklaşık 200 metre mesafededir.

5- Campo de Fiori (Çiçek Tarlası)

Tiber Nehri ile Navona Meydanı arasında kalan alan, adını Orta çağda bir çayır olmasından almaktadır.

Burada 1869’dan beri haftanın altı günü sokak pazarı kuruluyormuş. Çevresinde kafe, bar ve restoranlar da mevcut.

Meydanı süsleyen heykel aykırı düşünceleri nedeniyle 1600’de burada yakılarak idam edilen İtalyan Filozof Giordano Bruno anısına 1889 yılında dikilmiş.

Burası etrafında kilise olmayan tek meydanmış.

6- Pantheon

Antik Roma döneminden kalan ve çok iyi korunmuş bir tapınak. Mutlak gücün ve ilahi adanmışlığın sembol yapılarından biri. Döneminin en teknolojik mimari yapısıdır. Matematik, mimari, mühendislik kurallarının ve sanat kanunlarının mükemmellik mertebesine ulaştığı bir yer olarak kabul ediliyor.

İlk önce M.Ö. 27 yılında bir pagan mabeti olarak inşa edilmiş. Bu mabet yıkılınca İmparator Hadrianus, MS 118-125 yılında Pagan Roma tanrılarına adanan ve halen ayakta olan Pantheon Tapınağı’nı inşa ettirmiş.  Yapılış amacı Augustus’un arkadaşı ve komutanı Marcus Agrippa’nın M.S. 80 yılında yanan Pantheon’unun yerine geçmektir. Roma’nın en ihtişamlı bir döneminde inşa ediliyor.

Hadrianus, Antik Roma mimarlığı döneminin en büyük ve kudretli yapılarını inşa etmesiyle ünlüdür. Şanını ve kudretini geniş coğrafyalara yaymak adına devasa büyüklükte hamamlar, amfi tiyatrolar, zafer takları ve mabetler yaptırmıştır. Pantheon ise Hadrianus’un bu hırsının dini yapı alanındaki bir ürünüdür.

Daha önceki tapınaklar genelde bir tanrı veya tanrıçaya atfen yapılırdı. Örneğin Antik Yunan’daki Parthenon Tapınağı veya Zeus Tapınağı gibi. Fakat Pantheon, Roma’da inanılan tüm tanrılara atfedilerek yapılmıştır. Adından da anlaşılacağı üzere Yunan dilinde Pan(Tüm) ve theon(tanrı), “Tüm Tanrıların Tapınağı” anlamına gelmektedir. Böylesine büyük bir onur için sıradan bir mabed inşa edilmemeliydi. O güne kadar yapılan en ihtişamlı tapınak olan Pantheon, yapıldığı dönem için bir sürü teknolojik yenilik barındırmaktadır.

Romalılar, Hristiyanlığı kabul ettikten sonra bazı eski tapınaklar kiliseye çevrilmiştir. Pantheon da bu dönüşümden 7. yüzyılda Santa Maria Rotonda ismiyle nasibini almıştır. Bu fonksiyon değişimi sebebiyle üçgen alınlığın her iki yanına birer çan kulesi eklenmiştir. Fakat günümüzde bu kuleler yapıda bulunmamaktadır. Yine eski pagan mabetinin içerisinde pagan tanrı heykelleri varken, kilise tarafından bu heykeller yok edilmiş.

Antik Yunanistan’ın pagan tapınaklarından ilham alan Roma’daki Pantheon, dairesel planıyla dünya çapında bilinmesine rağmen, binanın önünde, korint tarzı sütun başlıkları ile taçlandırılmış 3 sıra arka arkaya dizilmiş olan yivsiz korint sütunlar bulunmaktadır. Bu sütunlar Mısır’ın doğusundaki bir Roma taş ocağı olan Mons Claudianus’ta oyulmuş. Oradan bulunduğu yere taşınmasını hayal etmek bile zor.

Yapının giriş kısmında Latince olarak Marcus Agrippa’ya ithaf edilen bir yazı bulunur. Yazıda “M. Agrippa, yani Lucius’un oğlu, üç kez konsül olduğunda yapmıştır” yazmakta.

Antik Roma’nın en büyük ve en eski örneklerinden olan kapısı; yaklaşık 7,50 metre yüksekliğinde ve 4,90 metre genişliğinde. Bir başka ilginç detay da bu giriş kapısının, kubbenin meşhur oculusunun yanı sıra anıtın içindeki tek doğal ışık kaynağı olması!

Pantheon’un en önemli mimari elemanı olan 43,3 metre çapındaki devasa kubbesinin taşınabilmesi için Romalılar, ustalıkla kullandıkları betonu özel bir teknik eşliğinde uygulamış. Buna göre kubbenin en üst kısmına çıkıldıkça betonun içeriğindeki agrega hafiflemektedir. Böylece Oculus’e yakın kısımda kubbenin temel malzemesi olan betonun birim ağırlığı en düşük seviyede olmuş. Ayasofya’nın 55,6 metre yüksekliğindeki kubbesi inşa edilene dek en yüksek kubbe Pantheon’a aitmiş. Pantheon Tapınağı, kubbesi beton ile inşa edilen ve günümüze kadar korunabilen en eski Roma yapısıdır. Bu kadar uzun süre sağlam kalmasının en büyük nedeni tarih boyunca sürekli kullanımda olup tadilat ve restorasyonlar geçirmesidir.

Pantheon tarihte en çok taklit edilen, özenilen ve referans alınan mimari yapılardan biri olmuş. Virginia Üniversitesi Thomas Jefferson Kütüphanesi, Washington Ulusal Sanat Galerisi ve Villa Rotunda gibi yapıların kubbeleri Pantheon’dan esinlenilerek tasarlanmış.

Tapınağın en çarpıcı özelliklerinden biri de kuşkusuz kubbenin tam ortasındaki Oculus adındaki deliktir. Bu tavan deliği yaklaşık 8 metre çapındadır ve içeriye ışık girmesini sağlayan tek noktadır. Yağmur yağdığında, zemine yerleştirilmiş 22 delikten su tahliye edilir. Ve güneş ışınları oculus’tan girdiğinde Pantheon, zamanın gölge yerine ışıkla işaretlendiği ters bir güneş saatine dönüşüyormuş.

(Melekler ve Şeytanlar’da filmin kahramanları önce şeytan gözünü oculus zannederler. Hem de Rafeal’in mezarına bakarlar. Ama olaylar onları farklı yerlere götürür.)

Kubbenin iç yüzeyi, gömülü kare desenlere sahiptir.

Pantheon aynı zamanda krallar, ressamlar ve mimarların mezarlarının bulunduğu bir yerdir.

Burayı son dinlenme yeri olarak ilk seçen büyük usta Raphael’e yakın olmak isteyen ünlü sanatçıları kendine çeken bir yer. İtalyan kraliyet ailesinin mabedi haline gelmiş bir yer.

Mimar Baldassare Peruzzi, besteci Arcangelo Corelli, İtalya’nın ilk kralı Victor Emmanuel II, ikinci kralı Umberto I ve eşi Savoy Kraliçesi Margherita’nın mezarları da burada yer alıyor.

Bununla birlikte, Roma’daki Pantheon, kitleler ve diğer dini törenler düzenleyerek bir Katolik kilisesi olarak işlev görmeye devam ediyor.

Kral Vittorio Emanuel II’nin Mezarı; Manfredo Manfredi’nin bir çizimine dayanarak 1888’de tasarlanmış.

Mezar (1888), üzerinde bir Roma kartalı ve Savoyların hanedan sembollerinin bulunduğu bronz bir levhadan oluşur.

Víttorio Emanuel II, Sardunya’nın son Kralı (1849-1861) ve İtalya’nın ilk Kralı (1861-1878) idi. Bu nedenle İtalyanlar tarafından “Padre della Patria” (veya “Vatan’ın Babası”) olarak anılır.

Rafael’in Mezarı;

Mihrabın solundaki şapelde Rönesans ustası Raffaello bir Roma lahdinde gömülüdür.

Öğrencisi Lorenzetto’nun 1523-24’te yaptığı bir heykel olan “La Madonna del Sasso” tarafından korunmaktadır.

Pantheon’da (S. Maria ad Martyres Kilisesi); Pentekost denilen bir bayram kutlanıyormuş. Kutsal Ruh’un Madonna’ya inişini ve Paskalya’dan 50 gün sonra toplanan Havarileri anan Hıristiyan bayramı.

Bu tarihte itfaiyeciler yardımı ile oculustan Pantheon’un içine ve önündeki meydana 2.000 uzun saplı kırmızı gül ve 7 milyon gül yaprağı atılıyormuş.

Kırmızı gül yaprakları, İsa’nın kan damlalarını ve bilgeliğin ateşli dillerini sembolize eder.

Tören ayini; Aramice (İsa’nın konuştuğu dil) söylenip, okunuyor ve farklı etnik kökenlerden 12 çocuk törene katılanlara gül veriyormuş.

İki bin yıl önce erken Hıristiyanlık döneminde başlayan eski tören, birkaç yıl kesintiye uğradıktan sonra 1995 yılında yeniden canlandırılmış.

Ayrıca Pantheon’un önündeki meydanda yer alan ‘Fontana del Pantheon’ (Pantheon çeşmesi) üzerinde Mısır’dan getirilen II. Ramses’in dikilitaşı (obelisk) bulunmaktadır.

Meydan her daim kalabalık ve şenlikli.

7- Vittorio Emanuele II Abidesi

Kentin en gösterişli yapılarından birisi olan anıt; Venezia meydanı ve Capitol Tepesi arasında konumlanıyor. Abide 1885-1911 yılları arasında Giuseppe Sacconi tarafından Birleşmiş İtalya Krallığı’nın ilk kralı II. Vittorio Emanuele’i onurlandırmak için yapılmıştır.

Asıl adı Altare della Patria olan anıtın yapılabilmesi için başta III. Paul Kulesi olmak üzere civardaki pek çok bina yıkılmış. Tasarımında Neo-Klasik stilin tercih edildiği yapının çatı kısmının iki yanında “Mahşerin Dört Atlısı” adı verilmiş iki heykel grubu bulunuyor. Soldaki atlıların İtalya’yı, sağdakilerin Hristiyanlığı temsil ettiği söyleniyor.

8- Palatino Tepesi ve Forum

Kentin en eski bölgesi olarak anılan Palatino Tepesi, Forum’un sadece 40 metre kadar yukarısında yer alıyor. Roma Mitolojisi’ne göre imparatorluğun kurucusu ikiz kardeşler Romulus ve Remus, bir dişi kurt tarafından bu tepedeki bir mağarada büyütülmüş.

Arkeolojik çalışmalar sonucunda efsanenin doğru olabileceğini destekleyen M.Ö. 9. yüzyıldan kalma kulübe kalıntıları keşfedilince, İtalya’nın başkentinin temellerinin bu tepede atıldığına inanılmaya başlanmış.

Tepede İmparator Augustus’un ve eşi Livia’nın evleri başta olmak üzere Kybele Tapınağı, Flavia Sarayı, Farnese Bahçeleri, Hipodrom gibi önemli yapılar yer alıyor.

Roma Forumu

Antik Roma’nın geliştiği merkez bölgedir.

Roma çağında bir şehrin nasıl kullanıldığını, nelere ihtiyaç duyup hangi binaları yaptıklarını göstermesi nedeniyle kalıntılar ünlü olmuştur.

Trajan Sütunu

İmparator Traianus; Savaşta Dacialılar’a karşı kazandığı zaferini kutlamak için ortasında  bu sütunun olduğu bir forum yaptırmış. Burada bir meydan, iki kütüphane, resmi binalar ve tapınak da bulunuyormuş. Sütun 113 yılında bitirilmiş. Sütunun üstünde Traianus’un bronz bir heykeli dikilmiş. Ancak daha sonra Rönesans döneminde bir papa yapıyı kutsamak için Traianus’un heykelinin yerine Aziz Petrus’un bir heykelini koydurmuş.

Sütundaki süslemelerde 155 sahnede 2600 civarında sahne betimlenmiş. Arkeologlar; Roma ordusunun üniformalarını, silahlarını öğrenmek için bu betimlemeleri incelemişler.

9- Colosium (Flavianus Amfitiyatro)

Ünlü komutan Vespasianus tarafından M.S. 72 yılında yapımına başlanmış ve M.S. 80 yılında Titus döneminde tamamlanmış.

80.000 seyirciyi ağırlayabilecek kapasitededir.

İmparatorlar burada Roma halkını eğlendirmek için ve biraz da kendi eğlenceleri için gladyatör dövüşleri düzenlerdi. Bunlardan başka hayvan avcılığı, infazlar, meşhur savaşların yeniden canlandırılması, klasik mitolojiye dayanan dramalar yapılırmış. Daha kabul görmemişken ilk Hristiyanların aç hayvanlara yem edildiğini de unutmamak gerekir. Daha sonra barınma yeri, iş yeri, dini kışlalar, taş ocağı, Hristiyan türbesi olarak çeşitli amaçlarla kullanılmış.

Temmuz 2007 tarihinde, Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan biri seçilmiş. Paskalya öncesi Cuma günü Papa burada fener alayı düzenliyormuş.

Hem bir soluklanmak hem de birşeyler atıştırmak, içmek için Collosium’un tam karşısındaki @caffe oppio ‘u öneririm.

10- Trevi Çeşmesi

Poli Sarayı’nın bitişiğinde yer alır. Bir çeşme olarak değişik ve göz alıcıdır.

Çeşmenin olduğu meydana çıkan üç yol vardır ve Trevi İtalyanca’da üç yol anlamına gelir. Bizde ise Aşk Çeşmesi olarak biliniyor.

Ana teması deniz olan çeşmenin yapımına Papa XII. Clement’in isteği doğrultusunda 1732’de Heykeltıraş Nicola Salvi tarafından başlanmış. Çok sayıda sanatçının desteğiyle 30 yılda tamamlanabilen yapıtın orta kısmında Roma su ve deniz tanrısı Neptün bulunuyor.

Önünde denizin hallerini canlandıran birisi asi diğeri uysal iki atı tutan iki deniz ulağı var. Neptün’ün sağında bereket, solunda ise sağlık tanrıçası bulunur.

Bereket tanrıçası hayattır. Ayaklarının dibinde devrilmiş bir vazo var. Elinde içi dolu bir sepet var.

Onun üzerindeki kabartma, Agrippa’nın generallerine su kemerini inşa etmelerini emretmesini gösteriyor.

Sağlık  heykeli defne çelengi ile taçlandırılmıştır. Bir yılanın içtiği kaseyi tutar. Yılan sağlık sembolüdür.

Üzerindeki kabartma, askerlere suyun kaynağını gösteren Bakire bir kadını göstermektedir.

Yapının üst tarafında 4 sütun üzerinde dört kadın heykeli dört mevsimi temsil ediyor.

Rivayet odur ki; Savaştan yorgun düşen kral ve askerleri susuzluktan ölmek üzerelerdir. Tam bu sırada karşılarına bir çeşme çıkar ve hayatları kurtulur. İşte o çeşme; Fontana di Trevi’dir.

Çeşmenin önündeki havuza para atmak gelenekselmiş bir harekettir. Para atanların Roma’ya tekrar geleceğine inanılır. İlk geldiğimde tabii hiç inanmamıştım ama 4. keredir geliyorum. Çok da ön yargılı olmamak lazım:)

11- İspanyol Merdivenleri

Merdivenler, 1723-1726 yılları arasında Francesco De Sanctis tarafından Kral XV. Louis için inşa ettirilmiş. Meydanın üst kısmında yer alan Trinita dei Monti Kilisesi’ne rahatça ulaşılabilmesi için tasarlanmış.

Önünde de bir Mısır dikilitaşı bulunuyor.

Roma’da 13 tane dikilitaş varmış.

Aşk Çeşmesi’ne yürüyerek 10 dakika uzaklıktadır. Önünde bulunan meydan ile birlikte adını yakınındaki İspanyol Elçiliği’nden almış meydan bir buluşma noktası konumunda.

Yine merdivenlerin tam karşısında kentin en önemli alışveriş caddelerinden birisi sayılan Via Condotti, alt kısmında ise kayık şeklinde tasarıma sahip Fontana della Barcaccia (Eski Gemi Çeşmesi, Gondol Çeşmesi) yer alıyor. Bernini tarafından yapılmıştır.

12- Piazza del Popolo (Halk Meydanı)

Roma’nın en büyük meydanı ünvanını taşıyor. 1811-1822 yılları arasında tasarlanan neo-klasik meydanın orijinal işlevi, Roma’ya kuzeyden Via Flaminia üzerinden giren ziyaretçileri ve hacıları karşılamaktı.

Meydanın kuzeyinde bulunan aynı adlı kapı (eski adı Porta Flaminia), imparatorluk döneminde şehrin ana girişi olarak kullanılmış. Tasarımı Bernini’ye ait eserlerden biridir.

Meydanın ortasında 36 metre yüksekliğindeki Mısır Dikilitaşı bulunur. M.Ö. 1300’den kalma dikilitaş Mısır’dan getirilmiş. Şu andaki yerine 1589’da dikilmiş.

13- Santa Maria Delle Poppolo Kilisesi

Şehir kapısıdan meydana girildiğinde solda ünlü Santa Maria del Popolo Bazilikası bulunur.

Kilise bir merdivenin üzerinde yükselir. Amaç; binayı Tiber Nehri’nin tekrarlayan taşkınlarından korumaktır.

Kilisenin en çekici özelliklerinden biri arkasındaki mistik tarihtir. Efsaneye göre M.S. 68 yılında intihar eden İmparator Neron, o dönem bu bölgede bulunan ormanda, bir ceviz ağacı altına gömülür. Bu olaydan sonra bu bölge lanetli bir hal alır. Halk Neron’un hayaletini gördüğünü söyler. Paschal II’nin papalığı döneminde (yaklaşık 1100’lü yıllar) Nero’nun cesedi buradan çıkarılarak yakılır. Külleri Tiber Nehri’ne atıldı. Bölgedeki uğursuzluk bu şekilde son bulur. Mezarın bulunduğu alana da bu kilise yapılır.

1472 yılında Papa IV. Sixtus della Rovere tarafından yaptırılmış bir erken Rönesans kilisesidir. Kilise 1505’te Bramante tarafından genişletildi ve daha sonra Bernini tarafından restore edildi.

Şehre giriş kapısının hemen yanında olduğu için bir zamanlar gezginler tarafından sık ziyaret edilen bir kiliseymiş. Bu gezginlerden biri de Goethe’dir. İtalya notlarında, Porta del Popolo’ dan geçip Popolo Meydanı’na gelene kadar Roma’ya gelebileceğine inanamadığını yazar. Buraya çok yakın bir evde konakladığından bu ev, Goethe Evi olarak bilinir.

Kilise sadece mimarisi ile değil Raphael, Bernini, Pinturicchio ve Caravaggio gibi ünlü İtalyan sanatçıların şaheserleriyle dolu bir müze gibidir.

Santa Maria del Popolo’da birçok ünlü ailenin şapeli vardır.

Della Rovere Şapeli’nde çok güzel Pinturicchio freskleri bulunur.

Cerasi Şapeli’nde ise Caravaggio’nun “Aziz Paulus’un Dine Dönüşü” ve “Aziz Petrus’un Çarmıha Gerilişi” adındaki iki başyapıtı dikkat çeker.

Raffaello’nun hamisi banker Chigi için yaptığı Chigi Şapeli ise en dikkat çeken bölümdür.

Melekler ve Şeytanlar’da adı geçen bu kilisede izler oyuncuları Chigi şapeline getirir.

Chigi ailesi Roma’nın köklü ailelerden biri. Aile tarihinde bir de papa çıkarmış; asıl adı Fabio Chigi olan Papa VII. Alexander. Aile şapeli, bu ailenin finanse etmesiyle Rafael tarafından yapımına başlanmış. Ancak Rafael öldüğünde Bernini tarafından tamamlanmış.

Bu şapelde İlluminati’ye ait izler mevcut. Pagan sembolleri, elipsler, ışıklı yıldızlar ve şapelin iki tarafında 3 metre yüksekliğinde iki adet mermer piramit. Bu; Agostino Chigi’nin mezarı.

Şapelin önünde yerde büyük bir sembol var. Kalkan tutan kanatlı bir iskelet. Kalkanda ailenin arması bulunuyor.  Aileye ait cesetlerin kemiklerinin saklandığı yer, şeytan gözü denen yerdir.

Piramidin solunda Bernini tarafından yapılmış “Habakuk ve Melek” isimli heykel bulunuyor. (Filmde toprağı simgeliyor). Habakkuk bir yönü, melek ise başka bir yönü gösteriyor. Filmde meleğin gösterdiği yöne gidiliyor.

İkiz Kiliseler

Meydandaki görkemli yapılardan biri soldaki Santa Maria in Montesanto ve sağdaki Santa Maria dei Miracoli kilisesidir. 17. yüzyılda yapılmışlardır.

Via del Corso

Cadde, kentin tarihi bölümündeki Porta del Popolo’dan Capitoline Tepesi’nin eteğinde yer alan Piazza Venezia’ya kadar uzanıyor. 15. yüzyıldan itibaren kentin en önemli alışveriş bölgelerinden birisi haline gelmiş.

14- Santa Maria Maggiore Bazilikası

Çok büyük ve etkileyici bir yapı.

Tasarımında farklı mimari tarzların başarıyla harmanlandığı bazilika, ilk olarak eski bir Pagan tapınağının yerine Papa III. Sixtus’un emriyle 431’de Efes Konsili’nden hemen sonra 432’de kurulmuş. Roma’daki ilk büyük Meryem kilisesidir.

Efsaneye göre günümüzdeki bazilikanın yapımına 14. yüzyılın ortalarında rüyasında Meryem Ana’yı gören Papa Liberius’un direktifleri doğrultusunda başlanmış.

Kilise içinde pagan inancı ve sanatından Hristiyan inancı ve sanatına geçişi görüyoruz.

Nefi ve nef mozaikleri ilk kiliseden miras kalmış. Yani 5. yüzyıldan.

Kilisedeki en eski öğe çok defa restore edilmiş olan apsis. Üst tarafında Hz. Meryem’in taçlandırılması resmedilmiş.

Bernini’nin (1598-1680) mezarı da bu kilisede bulunuyor.

Her yıl 5 Ağustos tarihinde kent sakinlerinin kuruluşunu kutladıkları dini yapının ön tarafında, hacılara yol gösteren Piazza dell’Esquilino Dikilitaşı yer alıyor.

15- Borghese Galerisi

Aynı isimli bahçelerin içinde bulunan galeri, Papa V. Paul’ün yeğeni Kardinal Scipione Borghese tarafından toplanmaya başlanan geniş bir koleksiyonunun bir bölümünü barındırıyor. Büyük çoğunluğu 15. ila 18. yüzyıllar arasında üretilmiş tablolardan, heykellerden, antikalardan oluşan bu koleksiyonda Tiziano, Rubens, Botticelli, Bernini ve Caravaggio’nun değerli eserleri bulunuyor.

16- Basilica of St. John Lateran (St. John Lateran Bazilikası)

Avrupa’nın en eski kilisesi olarak bilinen basilika, M.Ö. 193 yılında Septimus Severus tarafından inşa edilen bir kalenin kalıntıları üzerine Roma Piskoposu I. Constantine’in emriyle M.S. 4. yüzyılda kurulmuş.

Bazilika, 1870 yılına kadar papalığa seçilen din adamlarının tahta ilk çıktıkları yermiş. Günümüzde ise dini yapı, papanın yönettiği Kutsal Perşembe kutlamalarına ev sahipliği yapıyor. Roma’nın 4 büyük bazilikasından birisi olan yapının iç kısmında her biri ayrı güzellikte pek çok heykel, mozaik ve fresk bulunuyor.

17- Santa Maria della Vittoria

Musa Çeşmesi ve diğer köşede Santa Maria della Vittoria Kilisesi.

Cornaro Şapeli’nde Bernini’nin ünlü başyapıtı “Azize Teresa’nın Vecdi” bulunuyor.

Azize Teresa’nın uykusunda bir melek tarafından ziyaret edildiği ve meleğin ona mızrağını sapladığı anı anlatıyor. Bernini’nin yaptığı bu heykel fazla cinsel içerikli bulunduğu için Vatikan’da istenmemiş ve Bernini’nin önerisi ile bu kiliseye getirilmiş.

(Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar kitabında Ateş’i temsil ediyor.)

Musa çeşmesi (Fontana dell’Acqua Felice)

Anıtsal bir çeşmedir. Su kemerinin sonunu işaret ediyormuş. Domenico Fontana tarafından 1585-88’de eski bir Roma zafer takı şeklinde yapılmış. Antik Roma çeşmelerinde olduğu gibi, papalık armasını tutan meleklerin altında kurucusu Papa Sixtus’u onurlandıran bir yazıt varmış.

18- San Pietro in Vincoli Kilisesi (Zincirlenmiş Sen Piyer Kilisesi)

Michelangelo’nun muhteşem Musa Heykeli (1516) ile San Pietro’nun kutsal emaneti olan Kudüs’teki zindanda bağlandığı zincirler (Vincoli) bu bazilikadadır.

Musa’nın Hükmü heykeli, II. Julius’un mezarının merkezindeki ana heykeldir. Büyük bir  boyutta ve oturan adam şeklinde tasarlanan heykelin sağında ve solunda, dışa dönük canlı bir yaşamla içe dönüklüğü temsil eden Lea ve Rahel heykelleri bulunmaktadır.

Musa tanrısal on emri halkına bildirmek için Sina Dağı’na çıkar ve orada kırk gün kırk gece bekler. Şehre döndüğünde halkının, altından yaptıkları bir buzağı heykeline taptıklarını görür. Bu, onda büyük bir kızgınlık ve hiddet yaratır. Michelangelo’nun Musa’sı bu anı tasvir eder. Peygamber öfkeli, fakat henüz kendisine hakim görünür. Başı sola çevrili, üzerinde on emrin yazılı bulunduğu levha koltuğunun altında, sağ eli asabi bir hareketle sakalını karıştırır. Davud heykelinde olduğu gibi, burada da zapt olunan hareket veya biraz sonra harekete geçecek olan sükunet ifade edilir.

Heykelde ışık-gölge oyunları ustalıkla yapılmış. Hz. Musa’nın başında iki boynuz bulunmakta. Bu boynuzlar Rönesans döneminde yapılan çeviri azizliğinden kaynaklanmakta. Bu yüzden İtalyanlar’ın, Traduttari veya Tradittori (çevirmen haindir) diye özlü sözleri bulunmaktadır.

İbranice’de “keren” kelimesi  ışık yansıması ve boynuz anlamına gelmektedir. Tevrat’ı bu dönemde çeviren kişi; Hz. Musa’nın başındaki ışık yerine, Hz. Musa’nın başındaki boynuz diye çevirmiş. Bu hata uzunca bir süre bu şekilde devam etmiş.

Michelangelo Musa heykelini tamamladıktan sonra heykele “konuş” dediği ve bir iki adım geriye giderek elindeki çekici fırlatıp “kalk gidelim” dediği heykelidir.

19- Trastevere

Arnavut kaldırımlı dar sokakları, sarmaşıklarla ve sardunyalarla süslü renkli evleri ile büyük modern bir şehrin ortasında kalmış, kasaba havasında bohem bir yerleşim bölgesi.

Bu cazibeli yapısı ile turistleri kendine çeken, akşam üzerinden itibaren kalabalıklaşan semtte akşam geç kalındığında yemek için yer bulma sıkıntısı başlıyor. Neyse ki geçen seferden tecrübeliyiz ve tam zamanında kendimizi güzel bir restorana atıyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir