Şiraz

5. Gün: 30 Nisan 2019 Salı

Bugün Yezd’den Şiraz’a doğru yol alacağız.

Yezd gibi çöl şehirlerinde suyun değeri, başka yerlerden daha fazla hissediliyor haliyle. Bu şehirde birçok su deposu bulunuyor. Yolda bunlardan birine uğruyoruz.

Pasargad Antik Şehri

Yezd’e 313 km, Şiraz’a 140 km mesafededir.

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alıyor.

Büyük Kiros tarafından M.Ö. 6. yüzyılda kurulan şehir, Persepolis’ten bile eski bir antik başkent. Burası, I. Darius (Dara) Persepolis’i kurana kadar Ahameniş Hanedanlığı’nın ilk başkentiymiş. Kurucusu Büyük Kiros’un mezarı da burada bulunuyor.

Pasargad Mezar Anıtı’nın bir benzeri Foça yolu üzerinde bir Pers yöneticisine ait olduğu düşünülen “Taş Kule” imiş. En kısa zamanda gideriz inşallah.

Büyük Kiros’un adı güneşe benzeyen anlamına geliyor. Medleri yenip Persler’i iktidara taşıyan Büyük Kiros, bir yandan askeri zaferlerle ülkesinin sınırlarını büyütmüş, diğer yandan da topraklarını bir hoşgörü ve barış ülkesi haline getirmiş. Bütün dinlere saygı göstermiş. Musevi tapınaklarına izin vermiş. İlk İnsan Hakları Bildirgesi’ni yayınlanmış. Başta Babilliler olmak üzere tüm komşularla uzun bir barış dönemi başlamıştır. Bu imparatorluk için filmlerde çizilen kötü tablo yalan yani 🙂

Tanah’ta (Tevrat ve Zebur’u da kapsayan, Musevilik dininin kutsal kitabı) Yahudi köleleri serbest bıraktığı için bir mesih olarak anılıyor.

Bir Türk Devleti olan Saka’larla yaptığı savaşta Saka Kraliçesi Tomris tarafından öldürülmüştür.

Nakş-ı Rüstem 

Pasargad’dan 74 km sonra Nakş-ı Rüstem’e varıyoruz. Burada kayalara oyularak yapılan Ahameniş dönemi ve öncesine ait kaya kral mezarları bulunuyor. Batı Anadolu’daki Frigyalılar’dan kalma  kaya mezarlarına benziyorlar.  Sasani dönemine ait çok sayıda da kabartma var.

Fars mitolojisi kahramanı Rüstem tasvirleri nedeniyle burası “Nakş-ı Rüstem” adı ile anılıyor.

Persepolis’in kurucusu I. Darius’un mezarı başta olmak üzere birçok kralın mezarı burada bulunuyormuş. İskender burayı yağmaladıktan sonra selefi saydığı Darius’un cesedinin Nakş-i Rüstem’e getirilip diğer Ahameniş hükümdarların yanına defnedilmesini emrediyor.

Sasani kabartmalarında farklı egemenlerin olağanüstü savaş sahneleri temsil edilmiştir.

Şah I. Şapur’un Romalılar’a karşı kazandığı zafer resmedilmiş. Bu kabartmada I. Şapur at üzerindeyken Valerianus diz çökmüş bir vaziyette, etraflarında ise çok kanlı bir savaşın geçtiği resmedilmiştir.

Başka bir kabartmada I. Şapur, Anahita’dan (bir İran tanrıçası) kraliyet halkasını alırken resmedilmiş.

Zerdüşt Küpü

Kaya mezarlarının yaklaşık 45 metre uzağında ve Pers İmparatorluğu’nun altın çağı olan 5. yüzyılda inşa edilen küp şeklinde küçük bir yapıdır. Zerdüştlüğe ait bir sunak olan bu yapıda devamlı ateş yakılır ve yakınında mezarları bulunan imparatorlar bu şekilde onurlandırılırdı.

Persepolis 

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer almaktadır.

Persepolis panoramik görüntüsü (Wikipedia’den)

Persepolis’e Taht-ı Cemşid de deniliyor. Cemşid, İran kültürünün ve geleneğinin mitolojik figürüdür. Firdevsi’nin Şehname’sinin karakterlerinden biridir. Pişdadiler sülalesinin dördüncü ve en büyük kralı olarak tanımlanmaktadır. Gerçek adı Cem’dir. Güzel yüzlü olmasından ötürü “ışık” manasına gelen Şid lakabı verilmiş ve bundan sonra Cemşid olarak anılmıştır. İnsanlar, cinler, devler, kuşlar ve periler üzerinde egemenlik kurar. Terzilik, gemicilik, tabiplik gibi meslekleri insanlara ilk öğreten kişidir. Şarabın ortaya çıkışı da onun zamanında olur. Tahta çıktığı gün, Nevruz ilk kez bayram olarak kutlanır.

Pers İmparatorluğu’nun başkenti olan Persepolis, M.Ö. 6. yüzyıl sonlarına doğru I. Darius tarafından kurulmuş. Yapımı 185 yıl sürmüş. Darius’un şehri denilebilir. Birçok küçük krallığı kendine bağlayan Darius “Krallar Kralı” ünvanını almış. Darius başarılı bir idareci. İmparatorluğun bu en ihtişamlı döneminde ülke toprakları Hindistan’dan Bulgaristan’a uzanan geniş bir alanı kaplıyordu.

Para basan ilk Ahameniş hükümdarı aynı zamanda. Susa’dan Sardes’e kadar uzanan “Kral Yolu”nu inşa ettiren de o.

Dünya tarihinde ilklerden biri olarak I. Darius, Persepolis’te çalışan işçileri sigorta ettirmişti. 1. Darius döneminde ülkede sigorta, posta ve sulama için kanal sistemleri oluşturulmuştu. Kanallarla çok değerli olan yağmur suları, gerek tarımda gerekse içme suyu olarak değerlendiriliyordu.

I. Darius burayı başkent olarak değil hazine ve arşiv merkezi olarak düşünmüş. Kutlama ve törenleri burada yapmayı planlamış. Yani “Büyük Ahameniş İmparatorluğu”nu oluşturan halkların, senelik buluşmaları sırasında bir araya geldikleri, sembolik bir başkentmiş burası.

M.Ö. 331’de Büyük İskender Persler’i yenerek şehri yakmış.

Savaştan sonra saraya girdiğinde büyük bir şok yaşadığı söylenir. Gözünün gördüğü ne varsa hepsinin ilahi bir mükemmellikte olduğunu görünce “Cennet artık benim oldu” dediği rivayet edilir.

Şehri yakma nedeninin, Pers imparatorlarından birinin Akropol’ü ve Athena tapınağını yakıp yakması veya Darius’u ve şehrini kıskanması olduğu düşünülüyor.

Bundan sonra şehir, toprak yığınları altında kendi haline terkedilmiş, 1930’larda başlayan arkeolojik çalışmalarla yeniden ortaya çıkarılmıştır.

Şehir; görkemli saray kalıntıları, duvar süslemeleri ve heykelleri ile Pers sanatını ve gücünü sunuyor.

Sarayın bulunduğu alana iki geniş merdivenle çıkılıyor. Merdivenlerin yan duvarları kral Darius’un rakiplerine gözdağı vermek ve gücünü göstermek için yaptırdığı devasa büyüklükteki  kabartma heykellerle doldurulmuş.

Merdivenlerden çıkınca Milletler Kapısına geliniyor.  Bu meşhur kapıyı Kserkes yaptırmış.

Kapının her iki yanında Lamussu (Asurlular’ın koruyucu Tanrısı) benzeri, yüzleri insan şeklinde olan iki boğa heykeli yer alıyor.

Milletler Kapısındaki sütunlardan birinin üzerinde I. Kserkhes tarafından 3 dilde çivi yazısı ile “Ahura Mazda (Zerdüştlerin tanrısı) her şeyi yarattı. Kserkhes’i de her şeyi yönetmesi ve halkı mutlu etmesi için kral yaptı” yazdırılmış.

Biraz ilerde efsanevi Huma kuşu (Simurg) figürüyle süslenmiş sütun başlıkları görülüyor.

Apadana (Tören Salonu)

72 sütunlu Apadana Sarayı Persepolis’in en büyük sarayı idi. 10000 kişiyi ağırlayabilen büyük salonun taşlarını I. Darius Mısır’dan getirtmişti.

Bu salonda krallar tarafından bayramlarda, kabul törenlerinde ve Nevruz şenliklerinde Pers krallığının dört bir yanından gelenler kabul edilirdi.

Apadana’nın doğu cephesi, Fars ve Med askerlerinin sıralı bir şekilde simetrik düzenini gösteren güzel oyma taş işçiliği ile dekore edilmiştir.

Persler’den sonraki en seçkin ulus olarak kabul edildikleri için Pers ve Med subayları birlikte elele, diğer ülkelerin elçilerini Pers Kralı’na takdim etmektedir. Ahameniş İmparatorluğu’nun halkını temsil eden, her biri geleneksel kıyafetler giyen ve krala hediyeler taşıyan oyma figürler görülüyor. Ünlü şarapları krala getiren Ermeniler tasvir edilmiş. Arkada da at hediyeleri ile Kapadokyalılar.

Rölyeflerin diğer ucunda, küpeler, torklar ve kolçaklar giyen Pers ve Med kıyafetlerindeki erkeklerin değişik figürleri yer almaktadır. Bir el lotus çiçeği tutarken, diğer el bir sonraki askerin omzuna veya çantasına dokunmaktadır. Bu, yüzyıllarca ayakta kalan Persler ve Medler arasındaki dostluk, nezaket ve birliğin güzel bir temsilidir.

Zerdüşt geleneklerine uygun olan bu figürlerde boğa; ayı, aslan; güneşi ve günebakanlar da; yüzlerini ibadetleri sırasında güneşe dönen inananları simgeliyor.

Ayrıca imparatorluğun seçkin muhafızları Ölümsüzler de, bu kabartmalarda özel giysileri sayesinde fark ediliyorlar.

Toprak altında kaldığı için bugüne kadar gelmiş olan Apadama’nın duvarlarındaki kabartmalar Pers sanatçılarının eriştiği gücü ve detaylara verdikleri önemi gösteriyor.

Tachara (Büyük Darius Sarayı)

Darius’un kışlık sarayıdır. Tachara’nın iyi korunmuş olması burayı daha beğenilir kılmaktadır.

100 Sütunlu Saray (Taht Binası, Arşiv ve Hazine Dairesi) 

Apadana’nın yanında, Persepolis Terası’nın en büyük ikinci binasıdır.  Sekiz taş kapısı, güney ve kuzeyde taht sahneleri kabartmalarıyla, doğu ve batıda, kralı canavarlarla savaş halinde gösteren sahnelerle süslenmiştir. Kserkes saltanatının başlangıcında Taht Salonu, esas olarak imparatorluğun tüm ilgili uluslarının temsilcileri için resepsiyonlar için kullanıldı. Daha sonra, Hazine çok küçük olduğu kanıtlandığında, Taht Salonu ayrıca bir depo olarak ve kraliyet hazinesini sergilemek için kullanıldı.

Rıza Şah döneminde, Pers İmparatorluğu’nun 2500. kuruluş yıl dönümünü Persepolis’te görkemli törenlerle kutlanmış. Pehlevi Hanedanı’nı mensuplarının, İslam öncesi kültüre ne kadar önem verdiğinin göstergesi bu törenler. Ekim 1971’de, fütursuzca para harcayarak yapılan bu kutlamalar dünya basınında büyük bir yankı uyandırıyor. Tüm ülkelerden, krallar, devlet başkanları, prens ve prensesler davet ediliyor. Bu törenlerin ihtişamı dillerden dillere dolaşıyor. Kutlamalar için ağaçlandırılıp ormana dönüştürülen alana, dünya sosyetesine hazırlanan çadırlar kuruluyor. Konuklar için helikopterler hazırlanıyor. Kısacası hiçbir masraftan kaçınılmıyor. Tören günü, Şah bir Pers Kralı ve Farah Diba da bir Pers Kraliçesi kostümüyle çıkıyor meydana. Hayli kalabalık bir asker topluluğuyla birlikte müthiş bir geçit töreni yapılıyor.

Şah, Büyük Cyrus’a şöyle sesleniyor: “Ey Kiros, Büyük Kral, Krallar Kralı, Ahameniş Kralı, İran ülkesinin kralı! Ben İran şahı, sana kendimin ve ülkemin selamını getirdim. İran tarihinin bu yüce anında, senin 2500 yıl önce kurduğun imparatorluğun çocuğu olan ben ve bütün İranlılar, senin kabrin önünde saygıyla eğiliyoruz. Senin ölümsüz hatıranla ve yeni İran’ın şanlı geçmişiyle bağını yeniden kurduğu bu anda içimizi coşku kaplıyor. Kiros! Büyük Kral, Krallar Kralı, soyluların en soylusu, İran ve dünya tarihinin kahramanı! Huzur içinde yat, çünkü biz uyumuyoruz ve daima uyanık kalacağız”.

Bu kutlama ve hitap cümleleri çoğu İranlı’ya fazla iddialı geliyor. 100 milyon doları bulan kutlamaların, halk arasında büyük bir tepkiye yol açtığı, bir anlamda Pehlevi’nin kendi ipini çektiren İran rejiminin değişmesi için ilk kıvılcımı başlattığı söyleniyor.

Mollalar iktidara geldiklerinde Persepolis büyük bir sessizliğe gömülmüş, hatta bazı sütunların yüzleri bizzat tahrip edilmiş, gezilmesi yasaklanarak askeri bölge ilan edilmiş. Ancak son yıllarda turizmin önemini anlamaya başlayan İran yönetimi UNESCO ile işbirliği yapmaya razı olarak bir dizi ortak projeyle Persepolis’in korunması ve restorasyonu için çalışmalara başlamış.

Evet akşam Şiraz’da Chamran otelde kalıyoruz.

6. Gün: 1 Mayıs 2019 Çarşamba

Şiraz

Şiir, şarap, Persepolis, halı denilince akla gelen şehir.

Bir buçuk milyona yakın nüfusuyla İran’ın beşinci büyük kenti. Persepolis’e 73 km mesafede.

Persepolis’te bulunan bir tablette M.Ö. 2000 yıllarında yaşayan bir Elam prensinin adının Şiraz olduğu öğrenilmiş.

Şiraz, Ahameniş İmparatorluğu döneminde kurulmuş, Sasani Devleti devrinde de önemli bir merkez olmuş.

Ortaçağ İslam dünyasının en önemli şehirlerinden biri olan Şiraz, Zend Hanedanlığı (MS 1747-1779) sırasında İran’ın başkenti olmuş. Kendisine Hz. Muhammed’in vekili ünvanını layık gören Zend Hanedanı Kerim Han, Şiraz’da gösterişli eserler yaptırmayı istemiş ve bu dönemde şehir yeni baştan inşa edilmiş. Kerim Han’ın şehri diye anılıyor.

Şarabın anavatanı

Şarabın ana vatanının Mezopotamya olduğu hakim görüştür. Burası 7000 yıllık orijinal kil kaplarıyla birlikte şaraba dair dünyanın en eski kalıntılarının keşfedilmiş olduğu şehirdir.

Efsaneye göre Pers Kralı Cemşid üzümü çok severmiş. Ülkenin birçok yerine üzüm bağları ektirmiş. Bir sene ürün çok fazla olunca tüketilememiş ve kalanlar sarayın ambarına indirilmiş. Üzümler sularını salarak değişik bir tada bürünmüşler. Zehirli olduğu düşünülerek el sürülmemiş. Sultan’ın cariyelerinden birinin geçmeyen baş ağrısı olunca bu suyu içerek intihar etmek istemiş. Ama öleceği yerde daha canlanınca bu durum Sultan’a anlatılmış. Cemşid de tatmış ve beğenmiş. Bundan sonra ürünün en az yarısı şarap yapılmaya başlanmış.

Ve şarap rubailerde, şiirlerde, aşklarda, düğünlerde yerini almış.

Halifeler döneminde Şiraz’dan Bağdat’a şarap yollanıyormuş. 1398’de Delhi’yi ele geçiren Timur, kendisine ikram edilen şarabı çok sever ve bu şarabın nerden geldiğini öğrenir. Daha sonraki yıllarda Şiraz’ı ele geçiren Timur bağlardan tek dal koparanın ellerinin kesileceğini ilan eder. Ve Moğollar Şiraz’ın anıtlarına da, şarap bağlarına da dokunmazlar.

Daha sonraki yıllarda şarap için makbul olan Şiraz kökleri Avrupa’ya yayılmıştır.

Ama İslam Devrimi sonrası İran’da şarap yapımı yasaklanmıştır.

Firuzabad

Sabah ilk iş olarak Firuzabad (Gür) kasabasına (Şiraz’a 111 km) gidiyoruz. Burada Kaşgai Türkleri’nin bulunduğu bir köye uğrayıp halı bakıyoruz.

Ardından Ardaşir Saray kalıntılarını görmeye gidiyoruz. Sasani İmparatorluğu’nun kurucusu Kral I. Ardaşir tarafından yapılmıştır. Saray üç kubbeli görkemli bir yapı. Batılı modellere esinlenmiş. Ancak, bu çağdaki çoğu Roma kubbesinin aksine, Firuzabad sarayındaki kubbeler betondan değil tuğladan yapılmıştır. Mimarlık tarihi açısından, örneğin Roma’daki Panteon’dan daha ileri imişler.

Yapıda bulunan mahkeme binası.

Şah Çerağ Türbesi (Işıkların Şahı)

Şiiler’in 8. İmamı olan İmam Reza’nın 835 yılında öldürülen kardeşi Seyyid Emir Ahmed gömülüdür. Abbasi halifesi Memun tarafından öldürülmüştür. Bu olay, İran’da Şiiliğin yayılmaya başladığı tarih olarak kabul edilir. Halifeler, İmamları sevmezler ve ellerine fırsat geçerse öldürtürlerdi. Seyid Mir Ahmad, Halife olmamasına rağmen halk tarafından çok sevildiği için öldürülmesinden sonra, insanlar aralarında para toplayarak bu türbeyi finanse etmişlerdi. Türbenin inşaatı 50 yıl sürmüştür. Şah Çerağ Türbesi ilk olarak 12. yüzyılda yapılmış. Kaçar döneminde genişletilen türbe, İslam Cumhuriyeti döneminde de büyütülmüş.

Şiiliğin en önemli kutsal ziyaret yerlerinden birisi olan türbe kompleksindeki binada bulunan kubbe, minarede ve duvarlarda yer alan mükemmel çini ve mozaikler oldukça zevkli ve incelikli. Adete dantel gibi işlenmişler. Bu çinili kubbesi ve minareleri ile  gece dev bir şamdan görünümünde oluyormuş.

Türbeye girmeden önce giyinmeleri için bayanlara çarşaf dağıtılıyor. Nasılız 🙂

Türbeye girenler önce gümüşten parmaklıklı kabri ziyaret ediyor.

Türbenin içi rengarenk camlar, kırık ayna parçaları, görkemli avizeler, altın kaplamalı pencere ve vitraylar ile ışığı yansıtarak güçlü bir ışık oyunu yaratıyor.

Biraz abartılı buldum ben. Ruhaniyetten dünyeviliğe geçilmiş gibi geldi.

Kerim Han Kalesi

Kaleyi 1766 tarihinde Kraliyet alanı olarak yaptırmıştır.

Şiraz şehrinin önemli tarihi eserlerinden olan Kerim Han Kalesi, İsfahan’da Şah Abbas’ın yaptırdığı ünlü eserleriyle boy ölçüşmek üzere, 12 bin işçi çalıştırılarak, 4000 metrekare alan üzerinde inşa edilmiş.

Surların dört köşesinde, yüksekliği 14 metre olan dört burç bulunuyor. Bu burçlardan birisi eğiktir. Kulenin hamamından sızan sular kalenin kulelerinden birinin temellerine zarar vermiş ve kule eğrilmiştir.

Kale girişinde Farsça olarak “Şiraz’a yeni gelen bir gezgin, uzun süre Kerim Han sarayının endamını övmekten geri duramayacaktır” yazmaktadır.

Kalenin giriş kapılarından birinin üzerinde Zaloğlu Rüstem’in işlerinden biri olan canavarı öldürmesi canlandırılmıştır.

Geniş bahçesi, özel dua alanı ve hamamı ile öne çıkan kale, havuzları, iç mekandaki vitrayları, ahşap işlemeleri ve minyatürleri ile dikkati çekiyor.

Vekil Çarşısı

Biraz çarşıda geziyoruz.

Vekil Cami (Kerim Han Cami)

Zend Hanedanı Kerim Han tarafından 1773’de yaptırılan bir camidir.

 

Bir cafe’de oturup falude yemeğe karar veriyoruz. Felude; nişasta, buz, şeker, gül suyu ile yapılan serinletici bir geleneksel İran tatlısı. Genellikle limon suyu ile servis ediliyor. Beğendik mi? hayır. Ama denemeden bilemezdik 🙂

Akşam yemeğinde, müzik eşliğinde geleneksel dans gösterilerinin de olduğu Haft Khan isimli lüks bir restorana gidiyoruz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

7. Gün: 2 Mayıs 2019 Perşembe

Sabahleyin çoook güzel bir yere gidiyoruz.

İrem (Eram) Bağları

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde ve koruma altında.

Kur’an’da geçen cennet bahçelerinden birine atfen bu isim verilmiş. Tarihi, Selçuklu hanedanına (yaklaşık 400 yıl önce) kadar uzanırken, bahçedeki eski bina Kaçar dönemine aittir. 19. yüzyılda yapılmış binanın ön cephesindeki çiniler oldukça etkileyici. Hafız ve Sadi gibi büyük şairlerin şiirleri tarafından tasarlanan karolarla süslenmiş ayrıntılı bir mimariye sahiptir. 

Bahçe; selvi ağaçları, kokulu çiçekler ve portakal ağaçlarıyla çevrili harika bir atmosfere sahiptir. Hep burada kalasımız var. Yoksa cennette miyiz 🙂

Aşkın ve Şiirin Şehri: Şiraz

Şiraz’ın içinden çıkan, İran şiirinin en güçlü 2 şairi Hafız ve Sadi, halkı tarafından çok büyük saygı görüyor. İran’ın diğer büyük şairleri ise NesimiHayyam ve Firdevsi’dir.

İran’da her evde bulunan 4 kitaptan söz ediyorlar: “Kur’an, Hafız’ın Divan’ı, Sadi’nin Bostan ve Gülistan’ı ve Firdevsi’nin Şehnamesi”.

Şiir; İran’da herkesin hayatında olan, Pers kültüründen günümüze önemi nesilden nesile aktarılan bir kültür. Şairler, yüzyıllarca sultanlar ve varlıklı, entellektüel aileler tarafından değer verilip kollanmış.

Hafız-ı Şirazi (1315 – 1390) ve Türbesi

Şiraz’da doğmuştur. Kur’an-ı Kerim’i ezberlediği için “Hafız”, memleketinden dolayı da “Şirazi” lakabıyla anılıyor.

O, kendi çağında bile büyük üne kavuşan İran’ın ender şairlerinden birisiydi. Sadi’nin aksine yaşamı boyunca Şiraz’dan hiç ayrılmamış. Bir kere niyetlenmiş ama yarı yoldan “Dünyayı neden görmeye gideyim ki, bütün dünya Şiraz’da” diyerek geri dönmüş.

Hafız, İran sınırlarını aşan bir üne sahip. Şiirlerinden yola çıkarak iyi bir medrese eğitiminden geçtiği ve özellikle tasavvuf kültürüne aşina olduğu düşünülüyor.

Şair, şiirinde ağırlıklı tema olarak “sevgi, İslam, şarap” öğelerini işlemiş. Divan’ı doğuda hatta dünyada en çok okunan birkaç eserden birisi.

Zevk-ü safa ve işret fidanı yetişiyor, gül yanaklı saki nerede?

Bahar rüzgarı esiyor, lezzetli şaraplar nerede?

Her taze gül daima bir gül yanaklıyı hatırlatmakta

Fakat söz dinleyecek kulak, ibret alacak göz nerede? (Hafız-ı Şirazi)

Türbeye girince grubumuzun rehberi Rana hanım ve grubumuzdaki Kamil Bey karşılıklı Hafız’ın Divan’ından okudular ve şu hikayeyi anlattılar.

Timur Han, Şiraz halkına altından kalkamayacakları yeni vergiler koyuyor. Şirazlılar da, Hafız-ı Şirazi’yi vergilerin azaltılması konusunda görüşmek için Timur Han’a gönderiyorlar.

Hafız-ı Şirazi’yi kabul eden Timur Han, Hafız’ın şu beytini okur:

Eğer an Türk-i Şirâzî bedest âred dil-i mârâ/Behâl-i hindûyeş bahşem, Semerkand ü Buhârâ-râ…

(Eğer o Şirazlı güzel bize iltifat eder, gönlümüzü alır, aşkımızı kabul eylerse; yanağındaki siyah ben için Semerkand ve Buhara’yı bağışlardım…)

Sonra der ki;

“Sen ki sevgilisinin yüzündeki bir ben için Semerkand ve Buhara’yı bağışlayacak kadar zenginsin de ya nice yoksulluktan söz eder ve saldığımız vergiyi ödemezsin?!”

Hafız’ın Timur Han’a cevabı dikkat çekicidir:

“Han’ım, size yanlış demişler” diyerek kelimelerle oynar. “Semerkant yerine semen gent, yani 3 kilo şeker, Buhara yerine du hurma yani 2 hurma dedim” der:)

Birçok büyük düşünür, Şair Hafız’ın etkisinde kalarak, dünya edebiyatına yön veren çok değerli eserlere imza atmışlardır.

Hammer’ın yazdığı “Osmanlı Tarihi” adlı eseri okuyan Alman şairi Goethe, onun sayesinde Hafız’ın şiirlerine ulaşmış, ondan etkilenmiş ve “Doğu-Batı  Divanı” adlı eseri kaleme almıştır.

Dünya yarın batacak da olsa,
Seninle Hafız, sadece seninle
Girmek isterim müsabakaya!
Tasada ve kıvançta
İkiz kardeş olalım! (Goethe, Doğu-Batı Divanı)

Şairimiz Yahya Kemal Beyatlı ise Rind’lerin Ölümü şiirinde Hafız’dan bahseder:

Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış. 

Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,

Gece bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış.

Eski Şiraz’ı hayal ettiren ahengiyle.

Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde.

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter

Ve serin serviler altında kalan kabrinde

Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter. (Y. Kemal Beyatlı)

Öldüğünde de tüm ömrünü geçirdiği Şiraz’a gömülmek isteyen Hafız’ın dileği yerine getirilmiş.

Nasir El-Mülk Cami 

Pembe çinili iç dekoru nedeniyle Pembe Cami olarak da bilinir.

Kaçar hanedanı Nasir el-Mülk tarafından 1876–1888 yılları arasında yapılmış. Beş iç bükeyli dizaynı ve gökkuşağı gibi renkli vitraylarıyla tüm İran’ın en renkli camisi. Renk cümbüşü öğlene kadar izlenebiliyor.

Son durağımız olan İsfahan’a doğru yola revan oluyoruz. 5,5-6 saatlik bir yolumuz var. Gece İsfahan’da Avin hotelde kalıyoruz.

0

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir